Kayıtlar

Nisan, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Fevkalade cahillik...

Resim
Başarının kriterleri bellidir; içinde emek vardır, alınteri vardır, fedakarlık vardır, öz güven vardır, var olmak vardır, dürüstlük vardır, hedef vardır, amaç vardır, dik duruş vardır, mücadele vardır ve en önemlisi karakter vardır. Bir gün Allah bir kişiye ne istersen vereceğim ama istediğin şeyden sana bir tane, komşuna iki tane vereceğim ona göre iste demiş. Adam düşünmüş ev istesem komşumun iki evi olacak, araba istesem benim bir arabam olacak, komşumun iki arabası olacak ve Allahım sen benim bir gözümü kör et, böylece komşumun da iki gözü kör olur. İşte bazı kişilerin hasetlik, çekememezlik ve cahillik seviyesi bu düzeyde... Çıkarcı gücün egemen olduğu toplumlar da adalet saklambaç oynar. Hitler Alman halkının tüm desteğini almıştı, düşmanları ise Alman Yahudileri idi. Çünkü Alman Yahudileri çok zengindiler, Alman halkı da çok fakir. Bizim düşmanımız ise Cumhuriyet, çünkü özgürlük vadediyor. Özgürlük olmazsa insanlar köle olacak ve üç maymunu oynayacaklar. Her iki durumda

AUSTRO-TÜRKEN

Resim
AUSTRO-TÜRKEN, Avusturya'da yaşayan Türkiye'den gelmiş bütün göçmenlerin ortak adı. Bugün en büyük gazetesi 'Kronen Zeitung'un başlığı, Austro-Türken'ler ile ilgili. Çünkü referandumda %73'ü "Evet" demiş. Şaşkınlar ve halk bu gazetenin facebook sayfasında da soruyor: Doğduğunuz ülkenin politikası ve kaderi ile bu kadar ilgilenmeniz, bu kadar vatansever olmanız gözlerimizi yaşartıyor. Aynı takdiri doyduğunuz, vatandaşlığını alırken Avusturya'nın çıkarlarını da koruyacağınıza yemin ettiğiniz ülke için neden yapmıyorsunuz? Çocuk parası, işsizlik parası, sosyal kasadan yardım, ücretsiz anaokulu, ücretsiz eğitim kira yardımı, 6 ayda bir çift maaş, ucuza araba, ucuza benzin, et, tavuk, salam, sosisiniz vs. bizden. Yıllarca bu ülkenin ekmeğini yediniz, yardım kasasından yararlandınız. Bizim ülkemize ve Avrupa'ya "Nazi" derken, bir bürokratınız hakaret ederken, neden ekmeğini yediğiniz ülkeyi savunup, bize destek olup, kınamadınız da

Ufku görebilsek cesur olacağız...

Resim
Ülkeler siyaset izlerken hep değişen dünya düzenine veya değiştirmeye çalıştıkları dünya düzenine göre hamlelerini yaparlar. Sorgulanmayan her düşünce, her olay keşkeleri bol hayat tarzı olarak geri döner. Dünyanın ilk uygarlıklarından olan Etiyopya'da sınır şehirlerin birbirlerine nasıl düşman yapıldığı, biz olmadıkları için kendileri açken, susuzken nasıl başkalarının peşkeşlerine seyirci kaldıkları, koskoca bir kıtanın nasıl talan edildiği... Tarih tekerrürden ibaret balık hafızalı, cahil topluluklar yüzünden bu tekerrür. Cahili kandırmak kolay, bildiğinden döndürmek zordur. Akıl sınırı olmayanın dil sınırı hiç olmaz, böylelerinin vereceği fayda konuşmamak ve var olmamaktır. Uygar dünyayı inşa edeceğiz diyenler en başta vahşeti yaratıyor ve sözde uygarlıkların çıkarlarına hizmet etme halinde şekillendiriyorlar. İnsanoğlunun ilkel halinde şimdiki düzeydeki saldırganlık dürtüsü yokmuş. Toplumsal yaşamla üst yapının şekillendirdiği kabuller bu saldırganlığın dozunu artırmış g

Bana Felsefe Yapma!

Resim
Doğduğunuz anda başka bir bebekle yer değiştirmiş olsaydınız nasıl bir hayatınız olurdu? ABD'de, Fransa'da, İngiltere'de veya Hindistan'da doğmuş olsaydınız şimdiki hayatınıza göre neler daha farklı olurdu? Değerleriniz, inançlarınız, tutumlarınız neler olurdu? Veya aynı toplumda daha zengin yada daha yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğduğunuz bölgeden daha gelişmiş yada daha az gelişmiş bir bölgede veya farklı cinsiyette doğsaydınız hayatınız şimdi yaşadığınız gibi mi olurdu? Aynı eğitimi görebilir, aynı işe girebilir miydiniz? Aynı davranış ve tutumlara mı sahip olurdunuz? Kısaca aynı insan mı olurdunuz? Bunu düşünmek bireysel olduğunu düşündüğünüz bir çok şeyin büyük ölçüde toplumsal faktörler tarafından belirlendiğini anlamamıza yardımcı olacaktır. Felsefe, bilim, sanat üçlüsü bir toplumda birlikte değer görür. Bilimi öğrenilmeden ezberlenen formüllerden, sanatı sahte, zorlama, şiddet, öfke, entrika içeren dizilerden ibaret gören bir toplumun gençleri felsefe

Köy Enstitüleri en büyük eğitim reformudur.!

Resim
Köy Enstitüleri en büyük eğitim reformudur.! Türkiye'de hiçbir başarı cezasız kalmıyor. Köy Enstitüleri'nin kapatılması en yakın örneği. En büyük eğitim reformudur. Asıl kapatılma sebepleri. O zamanlar Devlette ve Ülke çapında önemli yerler edinen kişilerin, Enstitülerden, Enstitüdeki eğitimden ve oradan yetişenlerden KORKMASIDIR. Bu önemli eğitim hareketi, şehrin kompradorları ve doğunun toprak ağaları tarafından önce engellendi/sonra kapattırıldı. Köy enstitüleri kapanmasaydı, Türkiye orta doğunun en güçlü ülkesi olacaktı. Bundan korkan ABD ülkemizdeki işbirlikçilerine kapattırdı. Emperyalizme geçit vermeyen Çanakkale ve diz çöktürülen Kurtuluş Savaşı Zaferimiz korku nedenleridir. Dış egemen Emperyalist ülkeler ve içerdeki basiretsiz kişilerin ortak çabalarıyla kapatılmıştır. Seksen öncesinde bütün köyler de okul vardı. Turgut Özal tarafından kaldırıldı. Çünkü yurdumuzun saygın insanlarının aydınlığa açılan  kurumlarıydı. Şehre göçü önlemenin tek projesidir.

İki büyük lider...

Resim
Dünyaya iki büyük lider gelmiştir. Birincisi Allah tarafından alemlere rahmet olarak gönderilen dinimizin peygamberi; Hz. Muhammed Mustafa, diğeri Allah tarafından ülkemize nasip edilen, silah arkadaşları ile birlikte ezanımızın dinlenmesini, bayrağımızın inmemesini sağlayan Mustafa Kemal Atatürk'tür. HZ. MUHAMMED (SAV), cahiliye döneminde sahte dinler üreten, sahte Tanrılar piyasaya süren, zengin ve para babalarına karşı direnip, halkını İslamla buluşturmuş, köleliği kaldırmıştır. Kız çocuklarının diri diri öldürüldüğü bir zaman da kızını omzuna alıp gezdirmiş, 'ilim Çin'de de olsa gidiniz' diyerek halkına cehaleti değil, aydınlığı göstermiştir. Bugün ise onun ismini kullanarak kendilerini şeyh, şıh ilan edenler ve onların kandırdığı halk ellerinde Kur'an, kalplerinde kinle dolaşıyorlar. Halk okumak yerine dinletilerek uyutuluyor ve dinletenler de kendi uydurdukları şeyleri dinletiyorlar. İsrail Amerika'ya Müslümanları öldürtüyor, Müslüman da Müslümanı

Yurt dışı Türkleri...

Resim
Türkiyeyi çok seviyorlar ve Türk halkının refah içinde olmasını istiyorlar Avrupa'da yaşayan Türkler (). O zaman tüm mal varlıklarını buraya getirsinler. Almanya'da, Hollanda'da vs. kalmasınlar. Türkiye'ye izine gelirler 'abow ne pahalı ülke ya nasıl geçiniyorlar burada, bin euro bozdurdum az önce düşürdüm sandım ataş pahası bura gavurun gözünü seviyim anam' derler. Yıllardır Avrupa'da ama yaşadığı ülkenin dilini bile tam bilmez, kendi gettolarında yaşarlar, parasını yediği adama gavur der, kafir der, kurtlar vadisini izler milliyetçi duygusu kabarır, muhteşem yüzyılı izler ben Osmanlı torunuyum der, der de der ama Türkiye de yaşamaya yanaşmazlar. Yurt dışında yaşayan Türkleri inceleyelim; Avrupa'daki Türk vatandaşları Avrupalının yapmadıkları pis işleri yaptılar. Eğitimleri düşüktü, dolayısıyla Avrupalı onlara biraz tepeden baktı. Çoğunluk oranın kültürüyle bütünleşemediler, içine kapandılar ve kendi gettolarına, camilerine, kahvehanelerine çekild

Yaşlı Adam ve Beyaz Atı

Resim
Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer. Lao Tzu, bu öyküyü çok sever ve anlatırmış. Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler. İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. ”Sadece at kayıp” deyin, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez. Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ara

EŞŞEĞİN GÖLGESİ

Resim
Demosten (MÖ 322) eski Atina Kent Devletinde yaşamış ünlü bir Siyasetçi ve büyük bir Hatiptir. Bir gün büyük bir Kalabalığa Ülkeyi İlgilendiren Önemli bir Mesele hakkında hitap etmeye çalışıyor, Ancak Halkın da Hiç İlgilenmediği Görülüyordu. Demosten bunu görünce konuyu değiştirerek şöyle söyledi; -  ''Bir Adam, evindeki eşyasını bir diğer Köye götürmesi için Eşek Kiraladı. Eşeğin Sahibi de birlikte gideceğini söyledi, Eşeğin İşi Bitince Hayvanı geri getirecekti. Öğle üzeri Yemek İçin Mola verildi. Güneş çok kızdırıyordu ve Eşeği Kiralayan, Hayvanın Gölgesine Uzanarak dinlenmek istiyordu. Eşeğin Sahibi ise; - ''Sen Sadece Eşeği Kiraladın, Gölgesini Değil. Eşeğin Gölgesinde Ben Dinleneceğim'' diyerek Eşeği Kiralayanı, Eşeğin Gölgesinden Kaldırmak İstedi. Eşeği Kiralayan; - ''Ben Eşeği her şeyiyle kiraladım. O nedenle Gölgesinde Dinlenmek de benim hakkımdır'' diyerek karşı çıktı... Demosten konuşmasının bu noktasında durdu ve Kürsüden

İran devrimi...

Resim
İran devriminden bir yıl önce İran'ın en ünlü eğlence merkezi Rex Sineması saldırıya uğrar. Yıl Ağustos 1978. O dönemin teröristleri aşırı dinci bir örgüt adı altında içeri girerek kapıyı kitler ve mekanı yakmaya başlar. Bu tarz olaylar artmıştır İran'da. O gün orada 470 kişi hayatını kaybeder. İnsanlar yaşanan kaostan korkup sosyalliği bırakır, ev toplanmaları artar, yollar-sokaklar boştur ve herkes sessizleşir, boyun eğer. Alkol satan mekanlar taşlanıp yağmalanır, başını kapatmayan kadınların kocaları dövülür ''neden kadınına sahip çıkmıyorsun diye. Hemen ardından İran - Irak savaşı başlar nedensiz yere, büyük abilere pazar lazımdır çünkü, silahlarını satarlar... Bir milyon masum/sivil insan hayatını kaybeder. Sekiz senelik savaş boyunca vatan, millet, toprak, kan, şehit diyerek ortalık kırılır. Sekiz senenin sonunda savaş biter ve halk uyanmaya başladığında sistem çoktan değişmiştir; aydınlar, iş adamları ortadan kaybolmuştur. Ortalıkta cirit atan, kökü belir

Akıl değer görmediği yerden göç eder...

Resim
Dünyayı yönetebilmek için algı yönetimini çok iyi bilmek, uygulamak ve aynı zamanda tarafınıza etkilerini azaltmak birinci derecede önemli diyebiliriz. Bugün hiçbir şey göründüğü gibi değil, olayların içeriğini iyi analiz etmemiz gerekiyor. O kadar çok teori dolaşıyor ki, aklın yerini hurafeler alınca böyle oluyor. Dünyanın bu hale gelmesinin en büyük nedeni; insan olmayı becerememekten kaynaklı, sanıldığından çok daha ilkel olması insanın. Ne zaman popülasyonu artsa kendini imha eden bir döngü de takılıp kalmış ve gelişmeyi reddetmeye programlanmış bir doğasının olması ve bunun bile farkına varamayacak kadar sorgulamaktan, doğduklarından beri önlerine koyulan kalıpların dışında düşünmekten aciz olması. İnsanları türlü kategorilere ayırıp sonra bu kategorilerin savaşmasını sağlayan zihniyetten, renginin siyah, beyaz, sarı vs. olmasının kendi elinde olmadığını anlayamayan insanlar. Ülkemiz de insanlar ile anlaşamadığın bir konuda tartışmaya gerek yok. Siyaset, iş v.s bir çok k

Ekip biçme meselesi!

Resim
Sorunlarınız zaten etrafınızdakilerin çoğunun umurunda olmaz üstüne üstlük sevindirir. Kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz o yüzden nasılsın sorusuna iyiyim sağol dışında cevap vermeye gerek yok. Bundan da ne kadar güven o kadar mutluluk formülü çıkıyor ki, yaşananlar düşünülünce bu sözün doğruluğu hissediliyor. Eksiksiz ve kusursuz bir hayatı isteyenler değil, bulundukları halden hoşnut olmasını bilenler mutlu olabilirler. Bu sırra erenler mutluluğa kavuşmak için ne işlerinin düzelmesini ne de zengin olmayı bekler. İçinde bulundukları şartları en iyi şekilde değerlendirerek mutlu olmasını bilirler. Gerçekleri idrak ederek yaşanılanlar evrensel duygular ve hislerdir. Kendi gerçeğini farkedip örnekler duymak, sadece bizim sorun yaşamadığımızı bilmek, neden ve sonuçları görmek, bunu bilincimiz doğru kabul ettiğinde buna inanırız, bununda gelecekteki yaşamımızı daha kaliteli hale getireceğine inanırsak değişim gerçekleşir. Dünden öğrendiğimizi bugün uygulayamıyorsak dünün bi

Heidi'nin ayağı niye çıplak?

Resim
Verdingkinder'lar! (Çıplak ayaklı çocuklar) Bu da dünyanın en özgür ve demokratik ülkesi olan İSVİÇRE'nin karanlık ve aşağılık tarihinden bir kesit! Çok sevilen yıllarca izlenen Heidi karakterinin gerçek hikayesi ve çıkış nedeni! Johanna Spyri'nin 53 yaşında yazdığı Heidi'nin ayakları ile ilgili bu sırrı ve İsviçre'nin karanlık yüzünü yazdı. Verdingkinder… Bu kelimeyi, “Sözleşmeli Çocuk” diye çevirsek de Türkçeye, kapsadığı karanlık ve acı öyküyü bilmeden anlamını açıklayamayız. Bu yazıda onlardan “çıplak ayaklı çocuklar” olarak söz edeceğiz. Karlı dağlarla çevrili yemyeşil çimenlerin üzerinde, sardunyalarla süslü ahşap çiftlik evlerini gösteren kartpostal resimlerinden tanırız İsviçre’yi. Alp’ler, peynir ve çikolatadan sonra İsviçre’nin simgelerinden biri sayılan Heidi’yi hatırlayın. Kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin yardımına koşan bu kız çocuğu, hep çıplak ayaklarıyla geçer öykülerin içinden. Onun büyükbabası olarak izlediğim

Şüphe tek gerçektir!

Resim
Sorular beraberinde ön yargılar getirir o yüzden biz insanlar tatmin olmayız. Bu fikre sahibim, şu görüşü doğru buluyorum demeden önce düşünün ve etrafınızı inceleyin. Hiçbirimiz doğruluğun temsilcisi değiliz ve fikirlerimiz mutlak doğru olmak zorunda değil. Hiçbir fikri sahiplenme, her fikir yanıltıcıdır. Fikirlerinde bu denli çok yanılan bir varlık için her fikirden şüphe duymak doğal bir davranış olmalıdır. Günümüze gelinceye kadar çeşitli kavramlara ve olgulara dair yüzlerce fikir, görüş ortaya konuldu. Kişiler bu görüşleri ortaya koyarken doğruluklarına inanıyor ve güveniyorlardı. Bir takım bilimsel veriler, felsefi kuramlar, teoriler, bulgular ve argümanlar ile desteklenince ve temellendirilince görüşler daha da bir doğru gözüküyordu. Ama hiçbiri tam doğruluk kazanmadı ve kazanmayacak. Fikirler bilgiyle inşa edilir. Bilginin de türleri vardır; dinsel bilgi, sezgisel bilgi, bilimsel bilgi gibi. Bilimsel bilgi yanlışlanabilir bilgidir. Yanlışlanamayan bilgiler üzerine kurul

Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur!

Resim
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi... Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki,yumuşak bir el omzuma dokundu... Döndüm... Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu... "Ben Rose" dedi.. "Benim adım Rose, yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.." Güldüm... "Tabii" dedim... "Hadi sarıl bana..." Öyle sımsıkı sarıldı ki... "Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı: "Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..." Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık... Öyle akıllı ve öyle deney

Doğruluk dahi doğru değildir!

Resim
Her doğru sandığımız şeyin yanlışlığı yeni bir sorgulamayla ortaya çıkarıyor çünkü mutlak doğru yoktur. Bunun için yanlışı sorgulamadan doğruya, doğruyu araştırmadan yanlışa kesin bilgi dememek gerekiyor. Doğruluk dahi doğru değildir. Gerçek ortaya çıktığında yalanın ne kadar etkili olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Genelde önümüze bir şablon koyarlar ve inanmamızı sağlarlar, çoğumuz sorgulamadan bu sistemin kölesi oluruz. Aslında doğru olduğuna inandığımız her konu için bile sorgulama mekanizmamızı açık tutmamız gerekiyor. Bugün doğru olanın yarın süresi dolabilir ve yeni bir doğru karar almamız gerekebilir. Her karar bir ömür doğruluk yansıtmaz, yerine ve zamanına göre değişkenlik gösterebilir. Önemli olan sorgulama mekanizmamızı bir kaç kişinin söylemine göre devre dışı bırakmamamızdır, akıl bunun için vardır. Yanılma payımız her zaman olacaktır o yüzden tecrübe etmediğimiz hiçbir konuda peşin hüküm vermemek gerek, görünen bile yanıltabilir, sorgu iyidir altı boş olmaz en az

Tanrı paylaştırması!

Resim
Nasreddin Hoca, çocuklarla çocuk olan birisi ya, bazen büyüklük yapar onları sevindirirmiş. Bir gün bağdan gelirken çocuklar etrafını çevirmişler. Hoca da ceviz çuvalını olduğu gibi ortalarına atmış. Çocuklar hep birden  üstüne atılmışlar. Beş on adım gitmeden, bir kavga, bir gürültü. Ne olacak canım, çocuklar ceviz kavgası yapıyor diye yoluna devam edecekmiş lakin: – Hocam, diye bağırmışlar, cevizi sen paylaştır! – Tamam paylaştırayım da, demiş Hoca, Tanrı paylaştırması mı olsun bu, kul paylaştırması mı? Hep bir ağızdan cevap vermişler! – Tanrı paylaştırması! Hoca cevizleri yeniden çuvala doldurmuş. Gözünü kapayıp eline ne geldiyse dağıtmış. Kimi çocuğa bir ceviz vermiş, kimisine beş ceviz vermiş, kimisine on ceviz vermiş, kimisine de hiç vermemiş. Birinin ceplerini doldurmuş, ikisini es geçmiş. Çuval yarıyı gelince, kalanın hepsini bir çocuğa vermiş. "yalnız" demiş, "boş çuvalı sağ yanındakine ver". Bir çocuğa da demiş ki, "senin yanındaki arkadaşı

1 Nisan şakasının tarihçesi...

Resim
Ben kendimi bildim bileli herkes birbirine Nisan 1şakası yapar. Peki 1 Nisanın nereden geldiğini bilir mi? İşte 1 Nisan şakasının tarihçesi: 15. yy sonlarında Haçlı ordusu İspanyadaki Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen kış aylarınında etkisiyle kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir. En sonunda 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kur'an bir elinde İncil, Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım der. Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler. Ertesi sabah yani 1 Nisan sabahı Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir. Bunun üzerine Müslümanlar 'Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz' dediklerinde Haçlı ordusu komutanı 'benim sözüm size dün akşam içindi bugün için size bir sözüm yoktur' diye cevap v

Yaşa gitsin hayatı kimseye kalmadı yönetmek!

Resim
İnsanlar dünyayı bir çıkar platformuna çevirdiler. Günübirlik amaçları kazanım olarak algılayıp savaşıyorlar. Menfaatleri icabı kör olup, görmek istemiyorlar. Dünyada eşitlik ve adalet yok, sadece güçlü olanların hukuku geçerli. Güçlü olanlar kendi ideolojilerine yakın kuralları koyarlar, bu kurallarda topluluklara uyar, uymayanlar da baskıyla sindirilir, bu geçmişte de böyledir, bugün de  böyledir. Denizin içinde balığız ama haberimiz yok denizin varlığından. İnsanı en çok sevdikleri ve inandıkları ile kandırırlar. Kandırmak ve aldatmak isteyen hep Allah der. Farklı düşünemeyen ve bir şeyleri sorgulamayan hep başkalarının peşinden gitmeye muhtaç kalacaktır. Kendisini değerli bulan emeğini de değerli bulur, emeğiyle edindiklerini de. İnsan insan olduğunu unutmadıkça doğru yolu da bulur. Aklın yolu birdir. Ülkesinin çıkarlarını düşünen kendi geleceğini de düşünmüş olur. Etrafımızda yaşanan olayların, durumların süreç ve şahıslara takılmadan sonuçlarını objektif değerlendirmek bi