Kayıtlar

Aralık, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İlişkilerimizle Biziz

Resim
İnsanların ilişkileri menfaat üzerine kurulmuşsa bu ilişkiden bir şey beklemek fazlasıyla saflık olur. Kimi zaman çıkarlara ters düştüğü, kimi zaman araya mesafeler girdiği, kimi zamanda yeni bir aşka yelken açıldığından arkadaşlıkların hiç yaşanmamış gibi savrulduğu zamanlardayız. Her çağın insanı bir şekilde bu durumdaki yerini alıyor. Belki öncelikleri yada öncelikler kendisine sunulan güvenilirliğe karşılık veremediğinden yada altında ezileceğinin farkına varıp koşarak uzaklaştırmış insanları birbirlerinden. Samimiyetin olmadığı her ilişki eskir, yıpranır. Kendisini zamanla yenilemeyen ve kalıplara sıkışan insanlarda zaten samimi değildir. İlişkileri güncel ve kalıcı olmaktan uzak olanlar ve kalıcı olmakta iddialı olanlar olarak ayırabiliriz belki. Demiri döven çekicin her vuruşu demire şekil verip izini belli ettirirken aynı zamanda onu bir değere, bir esere dönüştürerek ölümsüzleştirir. Önemli olan sadece çekiç vuruşu değil, demire çekicin vuruşları karşısında direnme güc

Ölüm kaçınılmazsa, yaşamakta gerçek...

Resim
İstemsiz bir şekilde yaşama içgüdümüz bir yere kadar yoğun şekilde bizi hayata bağlar, bunun yanında yaşam özünde insana haz veren bir mecradır bir şekilde istemsiz de olsa umut eder istemsizce üzüldükten sonra mutlu olur, tüm duygular bir şekilde onu bulur ve yaşamı yaşanmaya değer kılar. Var olduğumuz yok olmayacağımızın delilidir. Şu an ki koşulları iyi şekilde değerlendirip yaşarsak hayatı belki fırsata çevirebiliriz ve belki hayat bir fırsatlar silsilesidir. Ölüm dediğimiz son bir anlık ve o an geldiğinde bunu anlamayacağız bile, yaşam ise her anını canlı olarak hissettiğimiz bir mucize dolayısıyla yaşama odaklanmak gerekir. Yok olmak inancında olan bir insan için yaşamak saçma gelir ve bu insan ölene kadar karamsar olur, hırsızlıktan, zinaya, haksızlıktan, öldürmeye kadar akla gelebilecek her şeyi yapabilir çünkü onun inancına göre zaten yok olacaktır. Ölümü bile insanlığın eksik ve hastalıklı bilgi birikimiyle zihnimizde canlandırıyoruz. Durum bu iken kaçınılmaz son diyo

Eğitimi neden bırakıyoruz?

Resim
Eğitimi bırakma oranından çok eğitimi terk etme nedeni daha önemli. Ülkemiz önceleri hoşgörü, doğal güzellikler, turizm, tarım, hayvancılık ve Atatürk ile anılırken şimdilerde tecavüzler, zamlar, krizler, mülteciler ve dahası kötü işlerle anılıyor. Yinede umut ediyorum silkelenip kendimize geleceğiz. Cehalet mutluluktur neden kabullenmeyip bilgiye erişim ihtiyacı duyalım. İnsan elinde beyninde ne olursa olsun içten darbe almış ve yıkılmışsa gideceği yer belirsiz, amacı da hiç olur. Eriyene, son bulana dek ne yollar, ne yolculuklar biter. Türkiye'de okumak para etmiyor, okuyunca gidip iş bilmeyen birinin önünde ceket ilikliyoruz. Okuyanlar gidip tarlada, bahçede işçi olarak çalışıp şantiyeleri dolduruyor. Okuyanlar bürokrat olur, hukukçu olur çok biliyor diye görevinden el çektirilir. Okuyan öğrenciler ülkemizde bulunduğu yerin halkı tarafından, esnafı tarafından ezilir. Okuyan bayanlar evlendirilip anne olur. Ülkemizde okumanın değeri yapılan torpil kadardır. Gerçek adalet

Kıvırtmaya gerek yok...

Resim
Bu dünya hem hoştur, hem de boştur. Konuşma balonlarının içi boşalınca, yer değiştirince fikirler, her şey alt üst olur. Dünyamız çok bilmişlerin, ben bilirimcilerin dünyası. Doğruyu söylemek en kolayı ama bunu her insan yapamaz. İnsanın soruları varoluşundan gelir bu engellenemez. İnsan sorarak, öğrenerek, yaşayarak kendini inşa eder ve sonsuzluğunu kazanır. İnsan olmak için uygulanması gerekenler bunlar kıvırtmaya gerek yok. Kabul ettiğimiz düşüncelere göre yaşıyor ve hissediyoruz. İnsan düşündüğü şeylere göre şekillenebilen bir varlık ve bu şekillenme olayı duyguları açığa çıkarabiliyor, duyguya göre düşünce şeklimiz de şekillenebilir. Çünkü düşünce ve duygu birbirinden etkilenen iki faktördür. Geri beslemeli şekilde hissettikçe düşünür, düşündükçe daha çok hissederiz. Doğru zamanda doğru hamleleri yapamazsak halimiz kalmayana kadar böyle devam eder. Olasılıklar dünyasındayız, her an her şey olabilir. En değerli şey zaman olduğuna göre ve harcama şekillerine bakılırsa, insan

Toplumun Mutluluk Standartları Değişti

Resim
Tükenen her şey ihtiyaç dürtüsünü azaltır, ihtiyaç kalmayınca mutlu da etmez. Mutluluğun bir doyum noktası, bir sınırı olmadığı için insanoğlu hep daha fazlasını ister. Yani mutluluk yüklenen anlama, zamana, mekana, kişilere, şartlara göre değişen bir kavram ölçülebilen bir tanımı yok. Her şeyin bir bitimi var, bugün sevdiğini yarın sevemeyebiliyorsun fikrimce bu yüzden içinde bulunduğumuz anı yaşayıp mutlu olmak gerekir sonuçta mutluluk bir amaç değil, mutlu olmak için bir çaba gerekmiyor, mutluluk anlık bir şey onun için çabaladığımız ve bunu bir amaç olarak gördüğümüz sürece mutsuz olmaya da mahkum oluyoruz. Yaşımız ilerledikçe bizi mutlu eden şeylerin aslında biz onlara anlam yüklediğimiz için mutlu ettiklerini anlıyoruz ve hayata bakış açımız değişiyor, sanki mutluluk bir topa benziyor biraz yuvarlandığında arkasından koşuyor durduğunda ayağımızla tekmeliyoruz. Zaman her şeyi değiştiriyor beni, seni, onu, içi, dışı, kavramları, duyguları... Önceden bizi mutlu eden şeyler

İnsan ne için yaşar?

Resim
İnsan dünyaya geldiği için istese de, istemese de yaşamla ölüm arasındaki zamanı tamamlamak zorundadır. Yaşamışken de mutlu olmak için yaşamaya çalışır, sonrasında ne için yaşadığını unutup para için yaşar. Bir insanın en büyük amacı kendini bilmektir. Herkesin bu amacın peşinde olduğunu sanmıyorum ama herkesin her şey için yaşayabileceğini biliyorum. İnsanların bir çoğu öncelikle kendi idealleri, hayalleri için yaşar. İyi bir iş, iyi bir kariyer ve iyi bir kazanç, iyi bir statü ve iyi bir eş. Hep iyi şeylere sahip olmak dürtüsüyle yaşar insanoğlu. Bir çok insanda yaşamak zorunda olduğu için yaşar, ölümden korktuğu için yaşar, amacı olduğu için yaşar, savaşmak için yaşar, devrim için yaşar, tarih yazmak için yaşar, sevmek için yaşar, aramak ve bulmak için yaşar, hayalleri için yaşar, hep güzel olacağına inandığı şeyler için yaşar. Ama bazısı onlara ya zorlu yollardan geçerek kavuşur yada kavuşamaz. Bazı insanlarda kötülere iyiliğin var olduğunu göstermek için yaşar, doğrunun

İyi Ki Çok Param Olsaydı!

Resim
Bir çok ve birbirinden farklı sektörler toplu sözleşme konusunda anlaşmazlık nedeniyle greve gitti, bu grevler hızla milli güvenliği tehdit ettiği açıklaması ile ertelendi. İnsanlar maaşına zam istiyor çünkü geçim sıkıntısı yaşıyor. Grev erteleniyor az maaş alan çalışan alışveriş yaptığı marketi terk edip daha ucuzuna yöneliyor. Sonra mahalle marketi neden iflas ediyor diye konu başlığı açılıyor. Girdi, işlem ve çıktı döngüsü her açıdan ve her anlamda planlanmalı açık, boş, askıda hiçbir yer kalmamalı. Girdi ve çıktılar şirketlerin kar maksimizasyon hesabına göre ayarlanır. Bu döngüde eğitimden üretime kadar olan her şey olmalıdır. İnsanların ihtiyacı olmayan şeylere bile ihtiyaç duyma konusunda profesyonelleşmesi kapitalizmin klasik taktiğidir. Gereksiz üretim ise dünya kaynaklarını sömürmektir. O çok beğenip gıpta ettiğimiz ülkeler bunu yapıyor ve teknoloji kirliliği ile insanları doğadan iyice uzaklaştırıp düşünemeyen toplumlara çeviriyorlar. Çin gerçeği varken ortada bir

Ekonomimiz Büyüyormuş!

Resim
Ülkem insanı on numara oyuncudur, her şeyi de bilir. Sokaktaki vatandaşa sorun ekonomistten daha çok ekonomi bilir, siyasetçiden daha çok siyaset. Hadi okumamışlar cahil cesareti diye hoş görülebilir, ya okumuş her şeyi bilenler. İşte bu her şeyi bilircilerden bize bir şey bilmek kalmıyor. Ülke ekonomisi büyüyormuş gururlandım, göğsüm kabardı ama sana, bana büyümüyor ve cebimizdeki para hiç kabarmıyor. Yirmi milyonu işsiz olan bir ülke büyümez, eksi büyüme rakamları çıkar. Büyüyorsa nerede bu paralar bende yok, sende yok, kimde var peki? İhracat yapanlara yarayan, zengini katlayan bir büyüme sıradan insana, işçiye, memura, esnafa etkisi sıfır olan bir büyüme bu. Hem kör, hem sağırız birbirimizi ağırlarız. Yüzde ellilik () blok karşısında üç beş parçaya bölünmüş yüzde ellilik blok içinden birleşim sağlanamamış ama hariçten gazel okumakta uzmanız. Her ülkenin borcu var ama Türkiye'nin borcunun karşılığı yok çünkü üretim yok. Para hareketlerinin hızlanması kar demek değildir

Geç kaldığını geç fark edenler...

Resim
Yaşamlarımız ve anılarımız hepsi birer yapbozun parçaları. Elimizden geldiğince ve çevreninde katkılarıyla o kadar çok parça ekledik ki üzerine. Ama yine de yaşamımıza dahil olan iyi ve kötülerle istersek ve pes etmeden mücadeleye devam edebilirsek bir şekilde hayatımızı da düzene sokabiliriz. Kendimize belirlediğimiz kriterlerden ve çizgimizden ödün vermeyerek bunu başarabiliriz. Kendimize göre sorumluluklarımız var, bırakalım da herkes üzerine düşeni yapsın. Herkese ve her şeye yetişmeye kalkarsak kendimize zaman ayıramayız. Her şeye yetişmeye çalışmak en büyük hatamız, bunu da çok geç fark ediyor insan ve sonra bir bakacağız yaşam bitivermiş. Bu hatayı hangimiz yapmıyoruz ki, kendimiz için yaşamayı akıl edemiyor yada çok geç akıl ediyoruz. Zorunlu şartlar bu gerçeklerden uzaklaştırıyor belki bizi, geç kalmışlık olsa da dönüm noktasındayız yine de hiçbir şeyi sığdıramadığımız hayatın. Varla yok arası bir hayat yaşadığımızın insanın kafasına en çok dank ettiği yerler mezarlıkl

Ahir zamanda dinler...

Resim
Doğru din algısını yakalayabilmek günümüzde zor. Dini alabildiğine oyuncak edip, kendi çıkarlarına göre kullanıp sonra bu yozlaşmadan çıkar elde et, buna bakanlar, dinin gerçek halini bu zannedip dinden uzaklaşıyor. Öyle bir zamanın içindeyiz ki ne kadar doğru ve dolu olursan ol sömürüp boşaltıyorlar. Artan insanların içindeki umutsuzluk ve şer, azalanlar ise umutlar ve iyilik. Doğru olmak ve doğru yaşamak bu ahir zamanda deveye hendek atlatmaktan zor. Hastalık gibi giderek yayılıyor, sadece kalp ve beyinlerimizi değil, tüm hücrelerimizi ele geçiriyor. Bazı Müslümanlarla uğraşılmaz, her kabın şeklini alırlar. Çin'de bir şey olsa Budist köpekler, Afganistan'da bir şey olsa bir kişinin yaptığını İslama mal etmeyin derler. Evrime saldırır başı sıkıştı mı, Kur'an zaten evrimi yalanlamıyor derler. Yabancıların çalışkanlığı, bilimsel çalışmaları vs. ile ilgili bir şey söylense adamlar Kuran'ı uyguluyor derler. En gelişmiş, ahlaklı toplumu göster, biz niye böyle olamıyor

Akışta olmak...

Resim
Yaşam unutmaya bedensel olarak katkı sağlarken sevgi ve özlem yaşanırsa daha rantsız duygularla gerçeği yaşarken belki doğruları da yakalarız. Akış kişinin yaptığı her hangi bir şey sırasında kendisinden ve egosundan soyutlanarak yaptığı işle bütünleşmesi. Yetenek, zaman ve becerinin tecrübe edilen zorluğun sınırlarında ve ötesinde var olması. Anı yaşamak, olduğu gibi kabul etmek, mesajını alıp devam etmek, tutunduğunuz her şeyi bırakabilmek. An da kalıp gözlem eşliğinde uyum sağlamak. Enerji sürekli değişim halindedir. Akışta olmak enerji okyanusunda kendini dalgalara bırakmaktır. Bu meditasyon halinde özüne karışmak gibidir, öz benliğin, egonun kör halidir. İnanmak değil bilmek gerekir belki de sır yok, belki de bakıp da görmemek vardır. Her şeyin şeyi, varoluşun varlığı olabilmektir belki de bütün olay. Akışta olmak, bütün olayları ve kişileri olduğu halleriyle kabul etmek, direnmeden hayatın bizi götürdüğü yolculuktan keyif almaktır fikrimce. Ama genelde ilk değiştirmeye