Ölüm kaçınılmazsa, yaşamakta gerçek...


İstemsiz bir şekilde yaşama içgüdümüz bir yere kadar yoğun şekilde bizi hayata bağlar, bunun yanında yaşam özünde insana haz veren bir mecradır bir şekilde istemsiz de olsa umut eder istemsizce üzüldükten sonra mutlu olur, tüm duygular bir şekilde onu bulur ve yaşamı yaşanmaya değer kılar.

Var olduğumuz yok olmayacağımızın delilidir. Şu an ki koşulları iyi şekilde değerlendirip yaşarsak hayatı belki fırsata çevirebiliriz ve belki hayat bir fırsatlar silsilesidir. Ölüm dediğimiz son bir anlık ve o an geldiğinde bunu anlamayacağız bile, yaşam ise her anını canlı olarak hissettiğimiz bir mucize dolayısıyla yaşama odaklanmak gerekir. Yok olmak inancında olan bir insan için yaşamak saçma gelir ve bu insan ölene kadar karamsar olur, hırsızlıktan, zinaya, haksızlıktan, öldürmeye kadar akla gelebilecek her şeyi yapabilir çünkü onun inancına göre zaten yok olacaktır.

Ölümü bile insanlığın eksik ve hastalıklı bilgi birikimiyle zihnimizde canlandırıyoruz. Durum bu iken kaçınılmaz son diyoruz, belki şu an sondayız, var olan başlangıç ise tam tersi veya bu dünya aslında oluşumuzun bir yansıması. Bizim bütünleşmedeki eksikliğimiz dış dünyadaki ölümü yaratmaktadır. Ne kadar uzun yaşayacağımız içinde bulunduğumuz zihinsel durum ve yaşama isteğimize bağlıdır biraz da. İster canlı hisset, ister mucizevi olarak tanımla, ister her şeyi olumlu ve iyimser gör ama bir gün yaşam son bulacak. Zihinlerimiz ölüm ve hiçlik gibi var oluşsal korkuları perdelemek üzere evrimleşmiş. Kendimizi aldatmayı bıraktığımızda sadece şunu söyleyebiliriz her şey boş.

Yaşam kısmında devreye hayat amacı giriyor, yaradılışta öteki taraf için evrimsel süreç içinde daha iyi bireyler olmak için bir gaye edinmeden yaşamdan zevk alınması durumu az olabilir. Yaşamak belki saçma gelebilir taa ki amacını bulup o amaca gerçekten inanana kadar. Motivasyonu olmadan ellili yaşlarına gelen, bozuk nesiller yetiştiren, amacı sadece hiçbir şeyden ibaret olan ve hatta bazen birilerine yük olan insanlar var. Ve yine onlarca sene yaşayıp hayattan hala zevk alabilen insanlar var. Biz insanlar ancak kötüyü severiz ama bazılarımız yine de iyiliği tercih ederiz.

Dünyaya gelmek bizim elimizde olan bir şey değildi, hayatta olmamız var olmamız bizim çabamızla olmadı, dolayısıyla ölmek konusunda da yapacak bir şey olmadığı için korku ve suçluluk duymaktan vazgeçmek gerekir diye düşünüyorum. Hiçlikten sıyrılıp hayatı yaşamak minnettarlık bilincinin gelişmesi ile doğru orantılı olarak anlamlı bir hal alabilir.

Öldükten sonra başkalarının beni anması beni ne kadar ilgilendirir ki? Hiçbir değerli insan döneminde iyi anılmadı önemli olan ben yaşarken değerimin bilinmesi. Herkes bu hayatı yaşıyor ama hiç kimse aynı şekilde yaşamıyor. Ama yine de iyi insan olarak kapatmak gerekir hayatın kitabını...

HÜLYA ÇAKICI

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süleyman Demirel'den bir fıkra ile günümüz :)

Ayağınızdaki 6 Güçlü Nokta

Hayat Kişiye Özeldir