Eski Düşünürler Felsefe, Yeni Düşünürler Yorum Yapıyor


Bedelini canla ödediğimiz ders alamadığımız felaketlerin alışkanlığından kurtulamadığımız sürece bilim insanlarının raporlarını kehanet kabulünde görmezden geliriz.

Gökyüzüne bakıp derin nefes almak var. Felsefe okumakla başlar, okuduğunu sormak sorgulamaktır.

Arthur Schopenhauer şöyle der; şu dünyayı Tanrı yarattıysa onun yerinde olmak istemem doğrusu. Çünkü, dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar.

Hayat olmadan önce mutlulukta yoktur. Schopenhauer'ın felsefesi varolmamayı varolmaya üstün kılıyor ki bu biraz saçma. Bu nedenle bu fikri bırakıp varolmanın ne şekilde en az ızdırap verici olacağını araştırmaya girişmiş ve doğu felsefesine yönelmiştir.

Varolmak, varolunca da bu hiçlikte, bu boş uzun arazide varlığın ne önemi var. Varoluş yaşamın ontolojik açıdan ele alınması ve sorgulanmasıdır. Varoluşçuluk öznenin nesnel dünyaya karşı kayıtsız olduğunu gerçek anlamda yaşamın nesnel bir amacı olmadığını söyler. Pessoa; tahlil etmek yabancılaşmaktır der, bilinç maddi dünyanın gerçekliğine ulaştıkça yaşamın amacıda güdükleşir, öznenin nesnel açıdan kurgusuda zorlaşır, varoluşçu felsefenin çıkış noktası budur, bilgi artıkça ızdırapta artar. Geçmişte pek çok küçük burjuva aydının yaşadığı bu ontolojik kriz modern toplumda bir psikopatoloji biçimini almıştır.

Kendisine 'Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler' dediklerinde 'tabiatta onları' diyen Sokrates ölümden korkmamanın verdiği özgüvenle bu kadar dürüst ve netti belki.

Eski düşünürler gerçek anlamda felsefe yaparken şimdikiler sadece yorum yapmaktan ileri gidemiyorlar.

HÜLYA ÇAKICI

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süleyman Demirel'den bir fıkra ile günümüz :)

Ayağınızdaki 6 Güçlü Nokta

Hayat Kişiye Özeldir