Kayıtlar

kavga etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İletişimsiz Koca Bir Kalabalık...

Resim
Her türlü ilişkinin emek istediğini, sorunları çözmek için zaman ayırmak gerektiğini düşünen kaç kişi kalmıştır. Empati, iyi niyet ve dürüstlük ikili ilişkilerin temelidir. İletişimsiz koca bir kalabalık. Her tarafta ben daha haklıyım cümlesi, önceleri mırıltıyken şimdi çığlıklar seklinde ve üstelikte konular incir çekirdeğini doldurmayacak türden. Altında gereksiz bir üstünlük çabası yatıyor. Hangisine nasıl anlatmalı aile olmanın, arkadaş olmanın, insan olmanın bu olmadığını ve kendimizi nasıl arındırmalı bu itici kalıptan. Ne konuşmak, ne uzaklaşmak, ne yok saymak çözüm oluyor. Dahası gittikçe daha yaralayıcı hale getirilmeye çalışılıyor. Kimseye köle olmadan, kimseye boyun eğmeden yada kimsenin üstüne basmadan yürümenin birçok yolu olduğunu hangimiz anlayabiliyoruz. İlişkilerde özellikle ikili ilişkilerde partnerlerden birinin tutum ve davranışları satranç oyunu gibiyse bu ilişkinin yürümesi zordur, karşı tarafı çok yorar. Karşı taraf sürekli hamlelere karşı strateji ve

Sevgi Derindir...

Resim
Verdiklerini görme hayatın ve sadece suçla. Sen kendini sevmez, hor bakarsan hayat sana yaptıklarınla uyumlu davranır. İşte o farkında olmamak kötü olan. Birçok şey gibi sevdiklerini de sonsuz zamana götürmesi ve hayatların yarım kalması. Hiçbir şey hatasız olmaz, seveceksen olduğu gibi sev, dost, arkadaş kal ve ol. Seven de gidebilir her giden menfaatleri için gitmez, her kalanda sevdiği için kalmaz. İki şık arasına sıkıştırılacak kadar basit değildir sevmek, gitmek, kalmak. Sevgide bencillik vardır, menfaat vardır, çünkü sevgide aynı zamanda mutluluk vardır. Mutluğun olduğu yerde huzur vardır, huzurun ve mutluluğun olduğu yerde kaybetme ve acı riski vardır. Aslında her şeyde menfaat vardır. Seven sevdiğinin menfaatini düşünüyorsa ayrı, kendi menfaatini düşünüyorsa ayrı. İnsanın kendi menfaatini düşünmesi çıkardır, çıkarı için kalabilir de, gidebilir de ama gerçekten sevenin çıkarı ve menfaati olmaz. Çünkü o sevgi hiçbir şey beklemez sadece seversin. Sevip gidenler sevdiğini

Ezber Yaşamlar

Resim
Toplumları oluşturan halklar acemi birliği olduğu sürece kulanışlıdırlar. Demokrasilerin iyi işlemesi için iyi eğitilmiş bir halk, her şeyin tartışıldığı özgür bir ortam gerekir. Bizler ise yalnızlığı tercih ederek, fikir ve akıl insanlarını bulundukları yerlerde yalnız bırakarak dişliler arasında paramparça olmalarını izliyoruz. Seçimle, demokrasiyle sistemler gidip gelmez, hükumetler gidip gelir. İktidarlar ellerindeki gücü rejimi değiştirmek için değil ülkeyi yönetmek için kullanırlar. Toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun herkese eşit olanaklar sağladığı sürece seçimler demokrasiye hizmet etmiş olur. Oylar da, insanlar da ancak o zaman eşit olur. Biri dinden, milliyetçilikten yada her hangi bir ideolojiden fanatik bir şekilde bahsediyor, insanları gaza getirmeye çalışıyorsa ona güvenmemeniz gerekir. Cahil çeşidi çoktur. Hiçbir şey bilmeyen, bilmesi gerekeni bilmeyen, gereksiz bir sürü şey bilen gibi. Bizler toplum olarak örgütlenme yeteneğine sahip değiliz. Toplumu

Dünya siyaseti, Suriye ve Katar...

Resim
İki Arap ülkesi kavga ediyorsa oradan bir Amerikalı geçmiştir. Kafirler ile ahmakların buluşması sonucu, uyanık Amerikalı ahmak Araplar olmuştur. Amerika'nın başına kim gelmişse bir Müslüman ülkede katliam yapıyor. Suudi Arabistan'la anlaşan Trump'ta Katara gözlerini dikmiş. Neden Katar? Katar dünyadaki en büyük doğal gaz rezervlerinden birine sahip. Kırım'ı dünyanın gözü önünde iç eden Rusya'ya Avrupa hiçbir şey diyemedi. Çünkü Rusya tribünlerde bakım var diye gazı iki hafta kesince batılıların eli ayağına dolaştı. Rusya'ya mahkum olmamak için alternatif yollar aradılar ve Katarı buldular. Planlarına göre; Katar doğal gazı boru hattıyla Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınacak, Rusya ve İran'a bağımlılık ortadan kalacaktı. Türkiye o dönemde Esad'ı razı etmek için çok uğraştı ama Esad Rusyayı satmadı. Esad'ı razı edemeyince hali hazırda Suriye'de örgütlü olan ve o sırada Mısır'da iktidarda olan Müslüman kardeşler silahlandır

Denizin olmadığı yerde martı olmalı...

Resim
1827 yılında Almanya'nın Magdeburg kentinde bir müzik öğretmeninin oğlu dünyaya gelir (Karl Detroit). Anne ve baba sürekli kavga ettiklerinden dolayı çocuk akrabaları tarafından yetimhaneye götürülür. Çocuk 12 yaşına geldiğinde bir gece yarısı bütün arkadaşları uyurken çarşafları birbirine dolayarak yetimhaneden kaçar ve Hamburg'a gider. Büyük bir liman kenti olan Hamburg'da bir gemide miço olarak işe başlayan Karl Detroit, bütün akdenizi dolaşıp, Marmara denizinden boğaza giren gemisinden Kız Kulesini görünce denize atlar ve Kız Kulesine doğru yüzmeye başlar. Çocuk yakalanır ve Sadrazam Âli paşanın (şair) yanına götürülür. Sadrazam sorar; 'Neden kaçtın Almanya'dan?' Karl Detroit cevap verir: 'Dayak vardı orada, bıktım kaçtım'. 'Peki ya neden Akdenizin onca yeri değil de İstanbulda atladın denize evladım?' Diye sorar Sadrazam. Kız kulesini gösterir Karl Detroit ve 'ben o kuleyi çok sevdim' der. Almanlar çocuğu geri ister, fakat

İslam ve İslamcı (İslamist)

Resim
İslam ayrı, İslamcı (İslamist) ayrı. İslam; “As Selamün Aleykum” der; benden sana zarar gelmez demektir. İslamcı ise  “İslam'ı iktidar yapacaklarını söyleyip aslında kendilerini iktidara getirenler” demektir. Günümüzde ise bir çok kişi İslamı kan dökerek, savaşarak kazanmak gibi algılıyor. İslam kelimesinin terör ile aynı cümle içinde kullanılması bile rahatsız edici. Bunu dünyanın bir çok yerinde planlı olarak söylüyorlar. Bunun arkasındaki projeyi anlamıyorlar mı veya görmezden mi geliyorlar muamma. Konu İslam ve hepimizin terör ile dini bağdaşlaştırma algısını normalleştirme çabası. Daeş nedir, neden kurulmustur? Bunlara para ve silahı kim vermiştir? Bütün büyük güçler bunlarla savaştıklarını beyan etmelerine rağmen neden bitirilememektedir? Biz hala sen haklısın, ben haklıyım da takılı kalıp, laf ebeliği yapıyoruz. İnsanlar bölünüyor kim olursa olsun kardeş, arkadaş, dost, mezhep ve siyaset olmadan yıllarca birlikte yaşarken şu anda ki durum nedir? İnsanlar kutuplaştı ve

BİLSELERDİ YAPMAZLARDI...

Resim
Çocuğuna kızan, bağıran, vuran anneleri görünce aklıma Efendimizin (sav) şu sözü geliyor; ‘Bilselerdi yapmazlardı…’ Bilselerdi; çocukların bedenen annelerini bırakıp gidemeseler de, ruhen çekip gidebileceklerini ve bir daha geri dönmeyeceklerini… Bilselerdi; kırılan eşyaların, dağılan evlerin, kirlenen giysilerin kolayca çaresi bulunabilecekken, kırılan yüreklerin, dağılan ilişkilerin, kirlenen niyetlerin kolay kolay eski haline dönemeyeceğini… Bilselerdi; bir çocuğu doğurmanın o çocuğun ‘sahibi’ olmak anlamına gelmediğini ve asıl sahibi olanın (cc) emanetine nasıl muamele ettiğimizden sorguya çekeceğini… Bilselerdi; aşağılanan, hırpalanan, ezilen, alay edilen çocukların şahsiyetlerinin, haysiyetlerinin, onurlarının da incineceğini… Bilselerdi; şiddet gören çocuğun şiddet göstermeyi öğrendiğini ve bu nefret tohumunun bir ülkeyi bitirebileceğini… Ah bir bilselerdi… Artık biliyorsun. O zaman emanetine sevgiyle sahip çık. (Hatice Kübra Konar) Bu yazı da yazanlara gerçekten uy

Yüksek sesle konuşanlar gerçekleri duyamazlar!

Resim
Bir Atasözüm der ki; aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olsun. Tartışmayı bile edebine göre yaparsın, tabii mantığın işe yaramadığı olağanüstü acil durumlar hariç. Susmak asalettendir derler ama canın öyle yanar ki anlatamazsın ve susarsın. Bazen insan bilmediği için susmaz, cahile verecek sözü olmadığı için susar. Sözü süz de söyle, gönlü bulandırmasın. Sözü diz de söyle, kulağa inci diye takılsın. Sözü yüze söyle, gıybet olup utandırmasın. (Anonim) Yüksek sesle konuşanlar gerçekleri duyamazlar. Konuşmanın zamanını bilmeyen dinlemenin zamanını da bilemez. Bağırarak konuşmak, kendisinin tartışılan konuda haklı olduğunu karşı tarafa ispatlamak çabasından başka bir şey değildir. Sesini değil sözünü yükseltmeli insan. Gök gürültüleri değil yağmurlardır toprağa can katan. Güçlü kendisini yenebilendir, yenemeyenin hep bir kabul ettirme çabası vardır. Karşısındakine kabul ettirdikçe, onaylattırdıkça, tatmin olma çabası, sanki bütün dünyayla konuşuyorlar. Doğru olsa bağırmaya g