Kayıtlar

Heidi'nin ayağı niye çıplak?

Resim
Verdingkinder'lar! (Çıplak ayaklı çocuklar) Bu da dünyanın en özgür ve demokratik ülkesi olan İSVİÇRE'nin karanlık ve aşağılık tarihinden bir kesit! Çok sevilen yıllarca izlenen Heidi karakterinin gerçek hikayesi ve çıkış nedeni! Johanna Spyri'nin 53 yaşında yazdığı Heidi'nin ayakları ile ilgili bu sırrı ve İsviçre'nin karanlık yüzünü yazdı. Verdingkinder… Bu kelimeyi, “Sözleşmeli Çocuk” diye çevirsek de Türkçeye, kapsadığı karanlık ve acı öyküyü bilmeden anlamını açıklayamayız. Bu yazıda onlardan “çıplak ayaklı çocuklar” olarak söz edeceğiz. Karlı dağlarla çevrili yemyeşil çimenlerin üzerinde, sardunyalarla süslü ahşap çiftlik evlerini gösteren kartpostal resimlerinden tanırız İsviçre’yi. Alp’ler, peynir ve çikolatadan sonra İsviçre’nin simgelerinden biri sayılan Heidi’yi hatırlayın. Kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin yardımına koşan bu kız çocuğu, hep çıplak ayaklarıyla geçer öykülerin içinden. Onun büyükbabası olarak izlediğim

Şüphe tek gerçektir!

Resim
Sorular beraberinde ön yargılar getirir o yüzden biz insanlar tatmin olmayız. Bu fikre sahibim, şu görüşü doğru buluyorum demeden önce düşünün ve etrafınızı inceleyin. Hiçbirimiz doğruluğun temsilcisi değiliz ve fikirlerimiz mutlak doğru olmak zorunda değil. Hiçbir fikri sahiplenme, her fikir yanıltıcıdır. Fikirlerinde bu denli çok yanılan bir varlık için her fikirden şüphe duymak doğal bir davranış olmalıdır. Günümüze gelinceye kadar çeşitli kavramlara ve olgulara dair yüzlerce fikir, görüş ortaya konuldu. Kişiler bu görüşleri ortaya koyarken doğruluklarına inanıyor ve güveniyorlardı. Bir takım bilimsel veriler, felsefi kuramlar, teoriler, bulgular ve argümanlar ile desteklenince ve temellendirilince görüşler daha da bir doğru gözüküyordu. Ama hiçbiri tam doğruluk kazanmadı ve kazanmayacak. Fikirler bilgiyle inşa edilir. Bilginin de türleri vardır; dinsel bilgi, sezgisel bilgi, bilimsel bilgi gibi. Bilimsel bilgi yanlışlanabilir bilgidir. Yanlışlanamayan bilgiler üzerine kurul

Çok Geç Diye Bir Zaman Yoktur!

Resim
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra "Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz" dedi... Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki,yumuşak bir el omzuma dokundu... Döndüm... Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu... "Ben Rose" dedi.. "Benim adım Rose, yakışıklı... 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?.." Güldüm... "Tabii" dedim... "Hadi sarıl bana..." Öyle sımsıkı sarıldı ki... "Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin" diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı: "Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım..." Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık... Öyle akıllı ve öyle deney

Doğruluk dahi doğru değildir!

Resim
Her doğru sandığımız şeyin yanlışlığı yeni bir sorgulamayla ortaya çıkarıyor çünkü mutlak doğru yoktur. Bunun için yanlışı sorgulamadan doğruya, doğruyu araştırmadan yanlışa kesin bilgi dememek gerekiyor. Doğruluk dahi doğru değildir. Gerçek ortaya çıktığında yalanın ne kadar etkili olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Genelde önümüze bir şablon koyarlar ve inanmamızı sağlarlar, çoğumuz sorgulamadan bu sistemin kölesi oluruz. Aslında doğru olduğuna inandığımız her konu için bile sorgulama mekanizmamızı açık tutmamız gerekiyor. Bugün doğru olanın yarın süresi dolabilir ve yeni bir doğru karar almamız gerekebilir. Her karar bir ömür doğruluk yansıtmaz, yerine ve zamanına göre değişkenlik gösterebilir. Önemli olan sorgulama mekanizmamızı bir kaç kişinin söylemine göre devre dışı bırakmamamızdır, akıl bunun için vardır. Yanılma payımız her zaman olacaktır o yüzden tecrübe etmediğimiz hiçbir konuda peşin hüküm vermemek gerek, görünen bile yanıltabilir, sorgu iyidir altı boş olmaz en az

Tanrı paylaştırması!

Resim
Nasreddin Hoca, çocuklarla çocuk olan birisi ya, bazen büyüklük yapar onları sevindirirmiş. Bir gün bağdan gelirken çocuklar etrafını çevirmişler. Hoca da ceviz çuvalını olduğu gibi ortalarına atmış. Çocuklar hep birden  üstüne atılmışlar. Beş on adım gitmeden, bir kavga, bir gürültü. Ne olacak canım, çocuklar ceviz kavgası yapıyor diye yoluna devam edecekmiş lakin: – Hocam, diye bağırmışlar, cevizi sen paylaştır! – Tamam paylaştırayım da, demiş Hoca, Tanrı paylaştırması mı olsun bu, kul paylaştırması mı? Hep bir ağızdan cevap vermişler! – Tanrı paylaştırması! Hoca cevizleri yeniden çuvala doldurmuş. Gözünü kapayıp eline ne geldiyse dağıtmış. Kimi çocuğa bir ceviz vermiş, kimisine beş ceviz vermiş, kimisine on ceviz vermiş, kimisine de hiç vermemiş. Birinin ceplerini doldurmuş, ikisini es geçmiş. Çuval yarıyı gelince, kalanın hepsini bir çocuğa vermiş. "yalnız" demiş, "boş çuvalı sağ yanındakine ver". Bir çocuğa da demiş ki, "senin yanındaki arkadaşı

1 Nisan şakasının tarihçesi...

Resim
Ben kendimi bildim bileli herkes birbirine Nisan 1şakası yapar. Peki 1 Nisanın nereden geldiğini bilir mi? İşte 1 Nisan şakasının tarihçesi: 15. yy sonlarında Haçlı ordusu İspanyadaki Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen kış aylarınında etkisiyle kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir. En sonunda 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kur'an bir elinde İncil, Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım der. Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler. Ertesi sabah yani 1 Nisan sabahı Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir. Bunun üzerine Müslümanlar 'Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz' dediklerinde Haçlı ordusu komutanı 'benim sözüm size dün akşam içindi bugün için size bir sözüm yoktur' diye cevap v

Yaşa gitsin hayatı kimseye kalmadı yönetmek!

Resim
İnsanlar dünyayı bir çıkar platformuna çevirdiler. Günübirlik amaçları kazanım olarak algılayıp savaşıyorlar. Menfaatleri icabı kör olup, görmek istemiyorlar. Dünyada eşitlik ve adalet yok, sadece güçlü olanların hukuku geçerli. Güçlü olanlar kendi ideolojilerine yakın kuralları koyarlar, bu kurallarda topluluklara uyar, uymayanlar da baskıyla sindirilir, bu geçmişte de böyledir, bugün de  böyledir. Denizin içinde balığız ama haberimiz yok denizin varlığından. İnsanı en çok sevdikleri ve inandıkları ile kandırırlar. Kandırmak ve aldatmak isteyen hep Allah der. Farklı düşünemeyen ve bir şeyleri sorgulamayan hep başkalarının peşinden gitmeye muhtaç kalacaktır. Kendisini değerli bulan emeğini de değerli bulur, emeğiyle edindiklerini de. İnsan insan olduğunu unutmadıkça doğru yolu da bulur. Aklın yolu birdir. Ülkesinin çıkarlarını düşünen kendi geleceğini de düşünmüş olur. Etrafımızda yaşanan olayların, durumların süreç ve şahıslara takılmadan sonuçlarını objektif değerlendirmek bi