Kayıtlar

Gördüğünüz ben, baktığınız sizsiniz...

Resim
Dedim: Çok yalnızım. Dedi: Ben sana çok yakınım (Bakara 186). Dedim: Bunca günahım var hangisinin tövbesini yapayım. Dedi: Allah bütün günahları bağışlayandır (Zümer 53). Dedim: Yine bağışlar mısın? Dedi: Allah'tan başka günahları bağışlayacak olan yoktur (ali-imran 135). Dedim: Rabbim benim senden başka kimim var? Dedi: Allah kuluna kafi değil mi? (Zümer 36). Açlığa sabredersin adı "oruç" olur. Acıya sabredersin adı "metanet" olur. İnsanlara sabredersin adı "hoşgörü" olur. Dileğe sabredersin adı "dua" olur. Duygulara sabredersin adı "gözyaşı" olur. Özleme sabredersin adı "hasret" olur. Sevgiye sabredersin adı "aşk" olur. (MEVLANA) Dilin kıymetini “ârif” olandan, Gözün kıymetini “âmâ” olandan, Sözün kıymetini “lâl” olandan, Ekmeğin kıymetini “aç” olandan, Aşkın kıymetini “hiç” olandan öğren! (Şems-i Tebrizi) Hak şerleri hayr eyler... Zannetme ki gayr eyler... Arif anı seyreyler... Mevla g

'KOT' Efsanelerin gizli yüzleri...

Resim
Dilimize "kot pantolon" olarak yerleşmiş olan terimdeki "kot" kelimesinin, kumaşın yada pantolonun cinsiyle ilgisi olmayıp, Muhteşem Kot'un, 1940'ta Fransa'da blue jeanle tanışıp, Türkiye'ye dönüşünde burada üretmeye başladığı bu pantolonları kendi soyadı olan "KOT" ismiyle markalaştırmasından ibaret. 1992'ye kadar işin başındaki oğul Aytaç Kot'un, bunun sadece kendilerine ait bir pantolon markası olduğu ve diğer blue jean'lere kot denmemesi konusundaki türlü girişimleri sonuç vermemiş. Aynı her tür ve marka kağıt mendili "Bir selpak alabilir miyim?" şeklinde istememiz gibi. Blucin yapımında kullanılan kaba pamuklu kumaşa verilen denim adı da Fransanın Nimes kentinden alınmadır. Bu kentte İş giysisi olarak dokunan bu kumaş 400 yıldan bu yana "de Nimes" (Nimes'den) sözcüğü yuvarlanarak 'Denim" olmuş. Kumaşı çözgü ipliği beyaz, atkı ipliği indigo mavisi iken Genes (Cenova) kentinde dokunan ve

Göksel Çaydanlık

Resim
Russell'ın çaydanlığı diğer bir adıyla göksel çaydanlık, filozof Bertrand Russell tarafından dinlerin yanlışlanamaz savlarının yanlışlanması görevinin kuşkuculara düştüğü görüşünü çürütmek amacıyla ileri sürülen bir benzeşim. Illustrated dergisinin 1952'de içeriğine kattığı (hiç yayımlamadığı) "Bir Tanrı var mı?" isimli makalesinde Russell şöyle yazmış; Eğer ben Dünya ve Mars arasında eliptik bir yörüngede güneşin etrafında dönen Çin seramiği bir çaydanlık olduğunu öne sürseydim ve bu çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydım kimse bu görüşümün tersini kanıtlayamazdı. Ama devam edip de bu savımın yanlışlanamaz nitelikte oluşundan dolayı insan aklının ondan kuşku duymasının kabul edilemez bir küstahlık olacağını söyleseydim herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. Ancak eğer böyle bir çaydanlığın varlığı eski kitaplarca onaylansaydı her Pazar günü kilisede kutsal gerçeklik olarak ö

Son karedir hafızalarda kalan

Resim
Birine en son davranışınız onda bıraktığınız son karedir. Birinin kalbini kırmadan önce iki kere düşünün. Üstelik o kişi sıradan biri olmamışsa hayatınızda, son fotoğrafınız noktayı nasıl koyduğunuzdur çünkü. Söylenenleri doğru duyup, duyduklarını doğru tatbik edenlerden olmalı ve öyle kalmalı hafızalarda. Bir bakış, bir gülüş, söylenen bir söz belki yıllarca unutulmaz, belki başkaları için anlamsız gelen sizin için bir ömürdür. İyi bir insan kendine yapılan iyiliği unutmaz ama yapılan kötülüğü hiç ama hiç unutmaz bu da unutulmamalı hiçbir zaman. Geçmişte yapılanlarla gelecekte karşılaşmamak için aynı şeylere tekrar güvenmemek gerekir. Bir insanın kendine yaptığı kötülüğü yedi cihan bir araya gelse yapamazmış. Anı yaşarken görmezmiş gözler de yaz da kışı, kışta yazı yaşarmış. Geçmişi kendi şartlarında değerlendirmekten başka seçeneğimiz yok. Geçmişi değerlendirmek başka, suçlama çabası içinde olmak başkadır. Geçmişi suçlamak bugünkü beceriksizliğimizi temize çıkarmak acizliği olm

Yeni nesil iş verenler!

Resim
İnsanlar ufacık şeylere kızıyorlar ama hayatlarını harcamak gibi büyük meseleleri fark etmiyorlar bile. Kim bilir belki de bir çoğumuzun nice yetenekleri mevcuttur ve bu yetenekleri ortaya çıkartacak uygun koşullar sağlanmadığı için farkında bile değilizdir. Kölelere özgür olacakları kadar ödeme yapmazlar. Hayatta kalmalarına yetecek kadarını verirler. Sıfırı virgülün önünde değil, arkasında görmek istiyoruz hayat standardımız için. Özel sektörde işe alım kriterleri tırt ve hatta daha ileri gidip tamamen piyango diyebilirim. Bilgi birikimi, kalifikasyon, nitelik, nicelik, yeterlilik, bunlara bakılmıyor bile. İşverenler ucuz iş gücüne yönelmiş durumdalar, geri kalan işe alım prosedürleri de çoğunlukla göz boyama. Yeni nesil iş verenler kalıpların dışına çıkılmasını istiyorlar ama çıkarsan sana kapının dışını gösteriyorlar, anlamadan bilmeden her şeyi istiyorlar, tuvaletin geldi tutmanı, acıkmamanı, on iki saat ve izinsiz çalışmanı, özel yaşamına karışmayı, her şeyi istiyorlar ve

Öğrendim...

Resim
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi... Ağladım. * * * Yaşamayı öğrendim. Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim. * * * Zamanı öğrendim. Yarıştım onunla... Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim... * * * İnsanı öğrendim. Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu... Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim. * * * Sevmeyi öğrendim. Sonra güvenmeyi... Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim. * * * İnsan tenini öğrendim. Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu.. . Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim. * * * Evreni öğrendim. Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. Sonunda evreni aydınlatabilmek

ÖMER HAYYAM'IN KEHANETİ

Resim
1048-1131 yılları arasında yaşayan İranlı ünlü şair, yazar, matematikçi, filozof ve astronom Ömer Hayyam, bugünün resmini 900 yıl önce görerek aşağıdaki dörtlükleri yazmıştır... Celladına aşık olmuşsa bir millet.  İster ezan, ister çan dinlet.  İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet. Müstahaktır ona her türlü zillet. Dünya üç beş bilgisizin elinde.  Sanırlar ki tüm ilim kendilerinde.  Üzülme, eşeği eşek beğenir. Bir hayır var sana bana kötü demelerinde. Felek ne cömerttir aşağılık insanlara. Han, hamam, dolap, değirmen hep onlara. Kendini satmayan adama ekmek yok.  Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya. Her gün biri çıkar başlar ben ben demeye. Altınlarıyla gümüşleriyle övünmeye.  Tam işleri dilediği düzene sokar.  Ecel çıkıverir pusudan, ben ben diye. Ömer HAYYAM Bence kehanet değil öğüt. Zamanının ileriyi görebilen iyi bir filozofuymuş. Şu andaki durumumuza da çok uyuyor. 1048 -2017 değişen hiçbir şey yok.