Kayıtlar

Tekrar Biri Çıkar Herkes Eşittir Der Ve Film Tekrar Başa Sarar...

Resim
Yetenek ve hayal gücü diplomayla alınamıyor sadece siz de olanın kalitesini yükseltiyor. Refah seviyesine erişmiş milletler ortaçağda kilisenin hegomonyasını ortadan kaldırmış, bilim ve sanata önem vererek kalkınmışlar, medeni kanunlar ile de toplum düzenini sağlamışlardır. Ama kalkınırken kendilerinde olmayan doğal kaynaklara ulaşmak için ilkel kabile ve toplumların doğal kaynaklarını ve insan kaynaklarını sömürmüşler, refah ve çıkarları içinde dünya savaşlarını çıkarmışlardır. Sömürü düzeninin içinde olan toplumlar ise kendi içlerinde adalet ve düzeni sağlamak adına demokrasi, hak ve eşitlik düzeni sağlamaya çalışmışlardır. Ama yine de bu sömürü düzeninin aktörleriyle akıllıca pazarlık içinde olmalılar çünkü toplumlar kendi içlerinde birlik olamazlarsa kurtlar sofrasına meze olurlar. Dil, din, ırk gibi ayrımlar siyasilerin uydurduğu şeylerdir, dünyayı birbirine düşürenler de zaten siyasi güçlerdir yoksa biz insanlar birbirimizin diline, dinine, ırkına saygı duyarız, böyle a

Şartlar Bile Gösteriş İçinde...

Resim
Şartlar bile gösteriş içinde dürüst ol, yalan söyleme, iftira atma, çalma, çırpma diye hiçbir uyarı yok. İnsanlar sizi anlamayı bıraktığında ön yargılı davranmaya başlarlar çünkü size değil çıkarlarına sadıktırlar. Fayda yarar ilişkisi kurarlar ama sebep sonuç ilişkisi yapmazlar, işlerine nasıl gelirse öyle bakarlar, hep kendileri memnun olmak isterler, sen nasıl memnun olacaksın takmazlar. Onlara göre biz robot gibi olmalıyız, mutlu, mesut, memnun olmasak da olur önemli olan biz değiliz. Önceleri sığınacak bir liman olurdu şimdilerde hepsini dalga vurdu, elin varsa elini tutarsın çağında yaşıyoruz. Bu durumda duruş ve karakterdir önemli olan. Verilen her nefes yalan, alınan her nefes gerçek, yalanlar ancak son nefeste bitecek. En büyük yalanı kendimize kendimiz söyler rahatsız edici gerçekleri görmek istemeyiz. İnsana yakışandır açık, net ve dürüst olmak boş şeylerle zaman harcamamak. Onlar istedi diye öyle yaşayamayız kendimiz için kendi bildiğimiz gibi yaşamak zorundayız.

Bazen bir hiçim, bazen de her şeyim...

Resim
Bir bakıma her şey, bir bakıma hiçbir şey, hayat baktığın açıya göre değişir. Her şeye salak gibi inanan, herkese güveni olan, her seferinde kazık yiyen bir aptalım, hayatı daha öğrenememiş, umudunu yitirmemiş, yeşertmeye çalışan kuş beyinlinin biriyim. Kendimden bağımsız bir varoluşa sahip tüm parçalarıma ulaşma yolunda olan birisiyim. Belki de büyük bir yıkımla sonuçlanacak bir mücadele içindeyim. Kendini bilmeye, sevmeye, yaşamını anlamlandırmaya çalışan acemi birisiyim. Başkasına benzemeyen ama bu dünyanın yine de bana ihtiyacı olduğunu düşünen birisiyim. Bazen bir hiçim, bazen de her şeyim. Belli bir amaç için geldiğim şu dünyada yine belli bir amaç için uğraşıyorum, hiçbir şey olmak yolunda her şeye katlanıyorum. Yüzümde hem hüzün, hem mutluluk var ama bunu ne kendime, nede başkalarına ifade edemiyorum. Varoluşun kendisiyim, dünyayı deneyimlemek için gelen bedenlenmiş bir ruhum, kendi doğrumu arıyorum. Bu kadar karamsarlık içinde sabahları içimde büyük bir umutla uyanan güç

Sayın Vali Recep Yazıcıoğlu

Resim
Aydın Valiliği'ne atandığında, henüz üç dört günlük vali iken Nazilli SSK Hastanesi ile ilgili bir şikayet kulağına çalınır. Hiç vakit kaybetmeden hastaneye gider. Tebdil-i kıyafet gelir. Acil bölümünden girer. Oradaki görevli bir hemşireye; "Başhekimin odası nerede?"diye sorar. Hemşire şöyle bir bakar Yazıcıoğlu'na tanıyamaz tabi. Küçümseyici bir ses tonuyla " Üst kata çık, koridorun sonundan sağa dön, sondaki oda" der. Yazıcıoğlu üst kata çıkar. Başhekimin odasını bulur. Kapısı açıktır ama başhekim odasında yoktur. İçeri girer. Tam o sırada başhekim gelir. "Buyrun ne istiyorsunuz ?" diye sorar. Yazıcıoğlu rahatsız olduğunu, tedavi olmak istediğini ama parası olmadığını söyler. Başhekim kendisine "Burası hayır kurumu değil, paran yoksa tedavi olamazsın" der. Yazıcıoğlu, "Devletin görevi vatandaşına bakmak değil mi doktor bey?" der. Başhekim sinirlenir ve Yazıcıoğlu'nu odasından kovar. Sessizce aşağı iner, hastanenin i

Yorgun Ve Doluyuz...

Resim
Bilmek bazen erdem, bazen de yük getiriyor. Bazen ne yaparsan yap olduramıyor, yaranamıyorsun, bir eksi tüm artıları götürüyor. Her insanın vicdanı kendi tanrısıdır o size nasıl davranacağınızı söyler. Kimsenin umurunda olmak gibi derdiniz olmasın kendiniz olmanız yeterli. Umut inatçı bir tohum gibi dünyanın çekirdeğinde gömülü ve dünya var olduğu sürece o da var olmaya, filizlenmeye devam edecek. Delireceğinizi hissettiğiniz anda bile yaşamaya devam edersiniz. Bazen ölüm en kısa yol olarak geliyor ama sonra yaşam bize yeni yollar çiziyor. İnsanlar sadece kötü şeylere değil iyi şeylere de bağışıklık kazanıyorlar. Yaşamın verdiği dersi almış olanlar kahkahadan tebessüme, öfke krizinden sertliğe düşüyor, hassas olanlarda uyum sağlayamayışlarını belki de delirerek gideriyor. Bizleri duygusuzlaştıran şeyler çoğunlukla edindiğimiz tecrübelerden kaynaklanıyor. Çoğumuzun başına enteresan olaylar geliyor böylece hiçbir şeyi eskisi kadar yoğun hissedemiyoruz. Eskiden bir gelene on adı

Hayat bencil insanların lüksüdür!

Resim
Düşünselliğin ve soruşturmanın toplumsal hale bürünmesinin önünde bir çok engel var. Büyük patronlar, siyasiler, politikacılar, din adamları, liderler vs. Bu engeller sorgulamanın ve derin düşünmenin topluma yayılmasına izin vermezler. Çünkü pragmatik düşünceleri, hükümdarlıkları tehlike altına girer. Azınlık gruplar ise patronlar için tehlike değildir, düşünemeyen toplumun algılarını yöneterek bir takım tanımlamalar ve sınıflandırmalar ile bu azınlık grupları hedef haline getirerek onlar üzerinde kötü bir bakış açısı yaratırlar. Böylelikle çoğunluk daima düşünceden yoksun ve vasat kalır, azınlık ise bir şey yapamaz. Bu koşullar içinde yapacak bir şey kalmaz insanların eli kolu bağlanır, zamanlarının çoğunu telefon, televizyon ve boş şeylerle geçirmeye başlarlar. Böylece toplum kitap okumak, düşünmek, araştırmak ve sorgulamak yerine kolaylığa kaçar. Bir kitabın okunması, araştırılması veya üzerinde düşünülmesi hem beyin jimnastiği olur hemde kişinin düşünme yetisini geliştirir

Dünyada Yapılmaya Değer Olan Şeyler...

Resim
Her insan kendi imzasını atıyor dünyaya yaptıkları, yıktıkları, öldürdükleri, yaşattıkları ile. Ve dünya çok güzel bizlere sundukları ile. Gerçekten yaşamak isteyenler için öyle muhteşem şeyler yapılabilir ki, insanlar isterlerse yeryüzünü cennete dönüştürebilecek bir düzen kurabilirler. İlk insandan günümüze dünyamız için hep bir şeyler yapılmış iyi veya kötü ama yapılmış, yapılıyor ve sonsuza dek yapılacak, bu doğanın vazgeçilemez kanunu. Büyük, küçük hepimiz kendimizce dünyaya bir şeyler katıyoruz bir icat, bir iyilik, bir kötülük, bir lider, bir diktatör vs. şeklinde olabiliyor bunlar. Yapılan her şeyde bir değerlilik bulunur, yaşamaya değip değmediği ise görecelidir. Kültürel kodlarımız yaşamaya değerlilik konusunda bizlere çeşitli anlamlar yüklemiştir. Yaşamak doğanın bir mecburiyetidir kimse gönüllü olarak dünyaya gelmez, doğduktan sonra anı yaşar, hisseder, kaydederiz. Kültürümüze göre yaşar anlam yükleriz, öldüğümüzde ise yaptıklarımızın kendimiz için her hangi bir değ