DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ
Kadınlar kutlama günü değil.
Sembolik olarak belirlenen 8 mart, emekçi kadınların mücadele günü. (pozitif yönden) 1 mayıs gibi yani.
Bir çok kavram gibi içi boşaltılan, günümüz de laflayalım, lay lay lom, alışveriş vs. gibi değil.
Sembolik olarak belirlenen 8 mart, emekçi kadınların mücadele günü. (pozitif yönden) 1 mayıs gibi yani.
Bir çok kavram gibi içi boşaltılan, günümüz de laflayalım, lay lay lom, alışveriş vs. gibi değil.
Tüm toplumsal çelişkilerin devrimci mücadele ile buluşma kanallarını tıkamak için elinden gelen her şeyi yapan egemenler, geçmişte 1 Mayısın içini “Bahar Bayramı” demagojisiyle boşaltmaya çalıştıktan sonra pes etmek yerine onu kendi yasalarına uygun hale getirmeye çalıştıkları gibi, aynı oyunu 8 Mart için de sahnelediler.
Devletin ve burjuvazinin 8 Marta yönelik kutlamaları anlaşılır bir durumdur.
Çünkü burjuvazi bir şekil de sistemi devam ettirebilmek için 8 Mart gibi burjuvazi ve proletarya arasındaki sınıfsal çelişkileri yoğunlaştıran, derin uçurumlar oluşmasını sağlayan, önemli gün ve olayları nötr-alize edip kendi çemberi içinde eritmek ister.
Ellerinin altındaki her araçla KADINLAR GÜNÜ adı altında gerçek içeriğinden koparılmaya çalışılan 8 Mart, çalışan aklı başındaki kitlelerin çabaları olmasa, neredeyse SEVGİLİLER GÜNÜ ile ANNELER GÜNÜ arasında bir şeye benzetilip, tüketim toplumunun bir unsuru haline getirilecekti.
Devletin ve burjuvazinin 8 Marta yönelik kutlamaları anlaşılır bir durumdur.
Çünkü burjuvazi bir şekil de sistemi devam ettirebilmek için 8 Mart gibi burjuvazi ve proletarya arasındaki sınıfsal çelişkileri yoğunlaştıran, derin uçurumlar oluşmasını sağlayan, önemli gün ve olayları nötr-alize edip kendi çemberi içinde eritmek ister.
Ellerinin altındaki her araçla KADINLAR GÜNÜ adı altında gerçek içeriğinden koparılmaya çalışılan 8 Mart, çalışan aklı başındaki kitlelerin çabaları olmasa, neredeyse SEVGİLİLER GÜNÜ ile ANNELER GÜNÜ arasında bir şeye benzetilip, tüketim toplumunun bir unsuru haline getirilecekti.
Bunun önüne geçen unsur, bu yönlü çabalar olduğu kadar bu çelişkinin kendi potansiyelini oluşturan iç dinamiklerdi de.
İç ve dış dinamiklerin, diyalektiğiyle belirli bir gelişim kanalına kavuşan kadın hareketinin 8 Mart gösterileri sınırlarını aşarak günlük yaşamın her alanında hak ettiği yeri alabilmesi için katetmesi gereken daha çok yol var.Bu yolun da pratik ve teorik anlamda atılması gereken önemli adımları var.
Özellikle teorik alanda feminizmin kolaycı kavrayış yöntemleriyle kendine yaşam alanı bulabilen her türlü bozucu ve sakatlayıcı etkisine karşı berrak bir Marksist bilinç oluşturulmalıdır. Olgulardan hareket edip, olguların arkasındaki felsefi ar-kaplanla gereğince ilgilenmeyen her bakış açısı gibi.
Sadece kadının günlük yaşamdaki pozisyonundan, ezilmişliğinden hareketle oluşturulmaya çalışılacak bir bilincin feminizmin ağına yakalanmaktan kurtulamaması çok doğaldır.
Bu tıpkı salt günlük yaşam içerisinde karşılaştığı sorunlardan hareketle geliştireceği mücadelesi ekonomizm sınırlarını aşamayacak olan sınıf hareketine benzer.
Bu anlamıyla her mücadele alanında olduğu gibi, oluşturulacak hareketin politik çerçevesinin net sınırlarının çizilmesi, kadın hareketinin de sağlıklı bir devrim dinamiği olarak sınıf mücadelesindeki konumunu almasının ön şartı olacaktır.
Günümüz de Marksizmin yaşadığı büyük geri çekiliş koşullarında pos-modernizmin çok yönlü saldırılarını da arkasına alarak feminist harekette bir gelişme yaşandıysa da bu kısır açılım, kendini çabuk tüketmiştir.
Ne revizyonist blokta yaşanan deneyimlerin taşıdığı sakatlıklar, ne de kimi yapıların yetersiz yaklaşımları, konuya bütünsel ve nihai anlam da çözüm üretemeyen feministlerin bir seçenek oluşturamayacakları gerçeğini gölgeleyebilmiştir.
Ama yine de devrimcilik, sosyalistlik haricinde her türlü kimliğe yaşam alanı açmak için tüm fırsatları değerlendiren egemenler, bu akımı da kadın sorununun taşıdığı devrimci dinamiği bölmek ve köreltmek için değerlendirmişlerdir.
Bunun belki de en bariz örneği Pazartesi dergisi deneyimi olmuştur.
Her türden feminist kaleme sayfalarını açabilen bu derginin finansörü olan Konrad Adanuer Vakfı, çizilen sınırlar aşılıp F-Tiplerine karşı çıkıldığında para musluklarını kapatıvermiştir.
Bugün 8 Mart mitinglerinde kürsüden erkekler dışarı, çağrısı yapmaktan hala geri durmayan bu anlayışın ezilen bir ulusu ezen bir ulus özgür olamaz, belirlemesindeki anlamı kadın erkek çelişkisi boyutun da kavrayıp, bilince çıkarabilmesi elbette ki beklenemez.
İç ve dış dinamiklerin, diyalektiğiyle belirli bir gelişim kanalına kavuşan kadın hareketinin 8 Mart gösterileri sınırlarını aşarak günlük yaşamın her alanında hak ettiği yeri alabilmesi için katetmesi gereken daha çok yol var.Bu yolun da pratik ve teorik anlamda atılması gereken önemli adımları var.
Özellikle teorik alanda feminizmin kolaycı kavrayış yöntemleriyle kendine yaşam alanı bulabilen her türlü bozucu ve sakatlayıcı etkisine karşı berrak bir Marksist bilinç oluşturulmalıdır. Olgulardan hareket edip, olguların arkasındaki felsefi ar-kaplanla gereğince ilgilenmeyen her bakış açısı gibi.
Sadece kadının günlük yaşamdaki pozisyonundan, ezilmişliğinden hareketle oluşturulmaya çalışılacak bir bilincin feminizmin ağına yakalanmaktan kurtulamaması çok doğaldır.
Bu tıpkı salt günlük yaşam içerisinde karşılaştığı sorunlardan hareketle geliştireceği mücadelesi ekonomizm sınırlarını aşamayacak olan sınıf hareketine benzer.
Bu anlamıyla her mücadele alanında olduğu gibi, oluşturulacak hareketin politik çerçevesinin net sınırlarının çizilmesi, kadın hareketinin de sağlıklı bir devrim dinamiği olarak sınıf mücadelesindeki konumunu almasının ön şartı olacaktır.
Günümüz de Marksizmin yaşadığı büyük geri çekiliş koşullarında pos-modernizmin çok yönlü saldırılarını da arkasına alarak feminist harekette bir gelişme yaşandıysa da bu kısır açılım, kendini çabuk tüketmiştir.
Ne revizyonist blokta yaşanan deneyimlerin taşıdığı sakatlıklar, ne de kimi yapıların yetersiz yaklaşımları, konuya bütünsel ve nihai anlam da çözüm üretemeyen feministlerin bir seçenek oluşturamayacakları gerçeğini gölgeleyebilmiştir.
Ama yine de devrimcilik, sosyalistlik haricinde her türlü kimliğe yaşam alanı açmak için tüm fırsatları değerlendiren egemenler, bu akımı da kadın sorununun taşıdığı devrimci dinamiği bölmek ve köreltmek için değerlendirmişlerdir.
Bunun belki de en bariz örneği Pazartesi dergisi deneyimi olmuştur.
Her türden feminist kaleme sayfalarını açabilen bu derginin finansörü olan Konrad Adanuer Vakfı, çizilen sınırlar aşılıp F-Tiplerine karşı çıkıldığında para musluklarını kapatıvermiştir.
Bugün 8 Mart mitinglerinde kürsüden erkekler dışarı, çağrısı yapmaktan hala geri durmayan bu anlayışın ezilen bir ulusu ezen bir ulus özgür olamaz, belirlemesindeki anlamı kadın erkek çelişkisi boyutun da kavrayıp, bilince çıkarabilmesi elbette ki beklenemez.
İçeriği dolu ama ticari kaygı haline gelen bir gün olmuş kadınlar günü.
Bizim bir güne ihtiyacımız yok. Ama Ülkemiz de kadınlar her gün en güven duyması gereken insanlar, yani eşler tarafından öldürülüyorken bu gün bir simge ve kadınların ciddi şekil de sesini yükseltip belki bazılarına bir farkındalık yaratma eylemi haline dönüşmüştür.
Ve ben bu eylemi yani dünya emekçi kadınlar gününü hakkıyla kutlama taraftarıyım.
Bizim bir güne ihtiyacımız yok. Ama Ülkemiz de kadınlar her gün en güven duyması gereken insanlar, yani eşler tarafından öldürülüyorken bu gün bir simge ve kadınların ciddi şekil de sesini yükseltip belki bazılarına bir farkındalık yaratma eylemi haline dönüşmüştür.
Ve ben bu eylemi yani dünya emekçi kadınlar gününü hakkıyla kutlama taraftarıyım.
HÜLYA ÇAKICI
Yorumlar
Yorum Gönder