Kayıtlar

anne etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Aile Kan Bağı İle Mi Olur?

Resim
İnsanlar birbirlerine tahammül ederek, katlanarak, paylaşarak yol alırlar. Bu taşra da çok çocuklu ailelerde daha kolay oluşur. Kan bağı birçok şeye ilave olarak zorlukları birlikte aşmayı da gerekli kılar. Şehirleşmenin getirdiği modern mimari büyük aileyi günümüzde iyice yok ediyor. Çocuklar paylaşmayı ve katlanmayı kreşlerde ve okullarda öğreniyor. Bu nedenle aileden çok, iletişim içindekiler arasında oluşan paylaşım öne çıkıyor. Başarılı insan ilişkilerinde gönül bağı fazlaca etkilidir. Kan bağı irademiz dışı gerçekleşen doğanın bize verdiği bir ilişki biçiminden çok bir konumdur. Ruhen kendi yansımamızı bulduğumuz, yürek yüreğe dediğimiz insanlar her daim bizimledir. Fiziki mesafe olsa da, olmasa da olur, gönül birliği kurduğumuz insanlarla mutlu, huzurlu, başarılı bir aile olabiliriz. Bizim aile sistemimizde korku, şiddet, baskı, hükmetmek, emir var ama saygı yok. Eşini aile onaylayacak, okuluna aile karar verecek, yaşam şekline aile karar verecek, ailelerdeki sevgi gitti

Yolu değiştir çıkışın olabilir

Resim
Yolu bilmemek yol yok demek değildir. Acı aktifse yaşanmaktaysa elbette üzüntüde çekilecektir. Kahraman yada kurban olma bilincine girmeye gerek yok gibi geliyor. Her şeyi herkes gibi belirli bir yere kadar kontrol edebiliyoruz. Travmatik haller yaşayan bir kitle var. Bu kurban rolünü çok yakınlarımızda da görüyoruz, örneğin anne babamızda. Tartışırlarken geçmişte şöyle oldu, böyle oldu başlıyorlar, bu her zaman kendini tekrar eden bir polemik ama kendileri bu tekrarın kısır döngünün, bu negatiften beslenmenin farkında bile değiller. Travmatik durumlar bir süre sonra ondan beslenilen bir kaynağa dönüşüyor. Bu kısır döngüden çıkabilseler hayatları pozitif yönde değişecek. Belirli bir farkındalığa ulaşmış olsanızda insan en yakınındakilere bile yardım edemiyor. Çünkü insanların yardım alması için öncelikle kapıyı çalması gerekir. Bu annen, baban, kardeşinde olsa insanlar değişmek ve görmek istemedikçe güneşte olsanız faydası yok. Bir süre sonra insanlar bu travmalar içinde ışıkla

Ahlaksızlıkta sınır yok...

Resim
Bu millet neden böyle? İyice psikopatlar ülkesi olduk. Biz böyle miydik? Cehaletten kaçın. İnsanın okurken bile dengesi bozuluyor. Nasıl bir yokluktur bu insanın aklı almıyor. Toplumun geldiği nokta. Başını bağlayıp saçının telini göstermiyor günah diye. Aman başını iyi ört, saçın görünmesin günah ama öz evladını yasak ilişkini gördü diye öldür. Cehalet, bencillik, ahlaksızlık, iğrençlik bir olmuş genç kızı katletmiş. İşte idam bu tür mahlukatlar için uygulanmalı. Kapalı toplumların kanseridir gizli ilişkiler, cinayetler. Ahlak örtüsü olmayanı başörtüsü namuslu yapmaz. Bu kadının eşini aldattığını kim düşünebilir? Hiç kimse ama evladına kıyacak kadar cani ve ahlaksız işte. Memleket Dallas'a döndü iyice, kimin eli kimin cebinde belli değil, bu yaşta kızını öldürtecek kadar mı azdın. Sapıklık almış başını gidiyor. Yaşına, başına bakmıyor kadını, erkeği. Zina yapacaksan masum kızından ne istedin. Küfrün de bir değeri var, bunlar küfrü bile hak etmiyor. Kadının kocasının h

BİLSELERDİ YAPMAZLARDI...

Resim
Çocuğuna kızan, bağıran, vuran anneleri görünce aklıma Efendimizin (sav) şu sözü geliyor; ‘Bilselerdi yapmazlardı…’ Bilselerdi; çocukların bedenen annelerini bırakıp gidemeseler de, ruhen çekip gidebileceklerini ve bir daha geri dönmeyeceklerini… Bilselerdi; kırılan eşyaların, dağılan evlerin, kirlenen giysilerin kolayca çaresi bulunabilecekken, kırılan yüreklerin, dağılan ilişkilerin, kirlenen niyetlerin kolay kolay eski haline dönemeyeceğini… Bilselerdi; bir çocuğu doğurmanın o çocuğun ‘sahibi’ olmak anlamına gelmediğini ve asıl sahibi olanın (cc) emanetine nasıl muamele ettiğimizden sorguya çekeceğini… Bilselerdi; aşağılanan, hırpalanan, ezilen, alay edilen çocukların şahsiyetlerinin, haysiyetlerinin, onurlarının da incineceğini… Bilselerdi; şiddet gören çocuğun şiddet göstermeyi öğrendiğini ve bu nefret tohumunun bir ülkeyi bitirebileceğini… Ah bir bilselerdi… Artık biliyorsun. O zaman emanetine sevgiyle sahip çık. (Hatice Kübra Konar) Bu yazı da yazanlara gerçekten uy

Hayatın kendisi sensin ve değerlisin

Resim
Mutluluk dediğin öyle uzun boylu bir şey değil azizim. Seni lafta değil, gerçekten düşünen birisinin olmasını bilmek yetiyor. Hangimiz istediğimiz hayatı kendi tercihlerimizi yaşıyoruz? Hayır demeyi öğrenebildik mi? Katlanmak zorunda kaldığımız insanları hayatımızdan bir kalem de silip atabiliyor muyuz?Çalıştığımız işyerinde haksızlığa uğradığımızda çıkış yapıp bu benim hakkım diyebiliyor muyuz? Önce ben demeyi öğrenebildik mi? Sorumluluklarımız ne olursa olsun ister ailemiz, ister çocuğumuz önce kendimiz, önce biz iyi olmalıyız, iyi hissetmeliyiz ki karşımıza da bunu yansıtabilelim. Şahsen ben gerçek anlam da mutlu olabilmek için köprüleri yıkamıyorum. Çünkü bana dayatılmış bir hayat var ve ben çocukluktan itibaren bu şekil de kodlandım. Herkese bakmak, her sorumluluğu almak, her işi ben yapmak zorunda gibi hissediyorum. Yani bize öğretilmiş hayatları yaşıyoruz. Önce anne ve babanın evladı, evlenirsin kocanın karısı, çocuğun olur onların annesi, boşanırsın her şeyin yükü vs. bu

GERÇEK BAYRAM SEVGİDİR

Resim
Mutluluklar küçük ayrıntılarda gizlidir. Biz çocukluğumuzda yaşadığımız bayramları anımsayıp özlemini duyabiliyoruz. Bizim çocuklarımız? Onların böyle anımsadıkları bir çocuklukları olmayacak. Bayramlarımıza, geleneklerimize sahip çıkabilsek keşke ama teknoloji ve geçim dünyasında çok zor. Hiç aklıma gelmezdi o zamanları arayacağım. Bağlılık vardı, masumiyet, sevgi ve saygı vardı, değerlerimizi yavaş yavaş kaybediyoruz. Bayramlaşmaları, el öpmeyi, bayram ziyaretlerini, sabahlarını, mendil içine sıkıştırılmış harçlıklarımızı ve daha neleri özlüyor insan. Her şeyden önce sofraya ailecek oturulur, kalkılırdı. Bu bile özlemek için bir neden. Şimdi hayat şartları annelerin çalışmasını gerektiriyor, çocuklarıyla fazla zaman geçiremiyorlar. Dolayısıyla yokluğunda çocukları sıkılmasın, üzülmesin biraz da vicdan yaparak ne isterlerse onu yapmaya çalışıyorlar. Çocuklar da nasıl olsa istediğimi yapıyor diye daha fazlasını talep ediyor ve istekler yerine geldikçe de mutsuz oluyorlar. Şimdi

BİLİN İSTEDİM

Resim
Küçücük kuzenine tecavüz edip öldürüyor. Baldızını öldürüyor. Kız kardeşine tecavüz edip hamile bırakıyor. 23 yıl öğretmen olduğu köyde köyün çocuklarına tecavüz ediyor, tecavüz ettiklerinin çocuklarına da tecavüz ediyor. Sığınmacı kampında çocuklara tecavüz ediyorlar. Kuran kursunda tecavüz. Bebeğe tecavüz edip öldürüyorlar. Hayvanlara, damacanaya, kaldırıma tecavüz ediyorlar. Vakıflarda tecavüz ediliyor. Ufacık çocukları okul müdürü ve öğretmeni canı istedi diye 2.5 kiloluk meşrubat şişesine oturtup ölmelerine sebep oluyorlar. Annesinden, öz kızından  tahrik oluyorlar. Köyün yaşlıları sığınmacı erkek çocukları köy evine kapatıp tecavüz ediyor, gülerek anlatıyorlar. Anneler sevgililerine çocuklarını sunuyor. Koltuk sahibi bayanlar sürekli cinsellik ve seks konuşuyor. Ben yazarken bile utanıyorum. Milyarların önünde televizyonlarda. Büyük, küçük, genç, yaşlı, çocuk, kadın, erkek vs. önünde hiç rahatsızlık duymadan günlük bir olay gibi açık seçik konuşuluyor. İnsanları özellikle tah

BİLSELERDİ YAPMAZLARDI

Resim
Çocuğuna kızan, bağıran, vuran anneleri görünce aklıma Efendimizin (sav) şu sözü geliyor; ‘Bilselerdi yapmazlardı…’ Bilselerdi; çocukların bedenen annelerini bırakıp gidemeseler de, ruhen çekip gidebileceklerini ve bir daha geri dönmeyeceklerini… Bilselerdi; kırılan eşyaların, dağılan evlerin, kirlenen giysilerin kolayca çaresi bulunabilecekken, kırılan yüreklerin, dağılan ilişkilerin, kirlenen niyetlerin kolay kolay eski haline dönemeyeceğini… Bilselerdi; bir çocuğu doğurmanın o çocuğun ‘sahibi’ olmak anlamına gelmediğini ve asıl sahibi olanın (cc) emanetine nasıl muamele ettiğimizden sorguya çekeceğini… Bilselerdi; aşağılanan, hırpalanan, ezilen, alay edilen çocukların şahsiyetlerinin, haysiyetlerinin, onurlarının da incineceğini… Bilselerdi; şiddet gören çocuğun şiddet göstermeyi öğrendiğini ve bu nefret tohumunun bir ülkeyi bitirebileceğini… Ah bir bilselerdi… Artık biliyorsun. O zaman emanetine sevgiyle sahip çık. (Hatice Kübra Konar) Bu yazı da yazanlara gerçekten

Çocuğu olan bütün kadınlara devlet ödeme yapıyor

Resim
İlk çocuğunu doğuran anne 420 TL alırken üçüncü çocukta bu ödeme 720 TL'yi buluyor. Annelere çocuk sayısına göre 300 TL ile 600 TL arasında doğum yardımı yapılıyor. Bunun yanında 2016 yılı süt parası 120 TL oldu. Geçtiğimiz aylarda yürürlüğe giren yasaya göre her doğum yapan anneye çocuk sayısına göre ödeme yapılıyor. Buna göre ilk çocukta 300 TL verilirken, ikinci çocuk 400, üçüncü çocuk da ise 600 TL ödeme alıyor. Bu parayı alabilmek için kaymakamlıklar da bulunan AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI birimlerine başvurmak gerekiyor. İkinci ödeme de doğum yapan kadına süt ve emzirme parası olarak ödeniyor. Bu parayı almak için kadının çalışıyor olması ya da kendi işini yapması veya eşinin kendi işini yapıyor ya da bir yer de çalışıyor olması yeterli oluyor. Buna göre üçüncü çocuğunu doğuran bir anne 600 TL doğum parası ile 120 TL süt parası alabiliyor. Böylece toplam ödenen para 720 TL oluyor. Doğum yapan annelerin yarım gün çalışıp tam maaş almalarını sağlayan yasa da yü

NEREM DOĞRU Kİ!

Resim
Ne ekerseniz onu biçersiniz. Savaş ekerseniz savaş biçersiniz, barış ekersiniz barış biçersiniz ve sonunda savaşa dur demek için çırpınmazsanız savaş gelip kapınıza dayanmış olur. Terör eylemi nasıl bu kadar rahat yapılabiliyor? Yönetenlerin öncelikli görevi can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Ülkeyi kabus evine çevirenlere göz yumulamaz. İstihbarat bağışıklık sistemi gibidir. Çöktüğü ve çalışmadığı zaman beden hasta adama dönüşür. Terör ile mücadele askere bırakılmadığı sürece daha çok polis ölür. Polisin işi terör ile mücadele etmek değildir. Terörü kullanan, onu himaye eden ve destek verenler hiçbir zaman amaçlarına ulaşamayacaklardır. Türkiye'nin toprak bütünlüğünü, birlik ve beraberliğini bozmak adına yapılan hain saldırılar asla amacına ulaşamayacaktır. En değerli varlıklarını bu ülke için feda eden ailelerimizin acısını yürekten paylaşıyor, şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Yedisi şehit polis onbir vatandaş. Kadın ile uğraşırken anneler evlatsız kalıyor.

Benim Adım Lady

Resim
Benim Adım Lady; Ne zaman doğduğumu bilmiyorum. Günü saati bile belli değil. Annem farklı babam farklı ırklardan geliyor. Hatırladığım şey dünyaya gözlerimi açtıktan bir süre sonra  bir Alman bayanın beni himayesine aldığı. Annemden ve babamdan ayrıldıktan sonra bana en az onlar kadar şefkat gösterdi. Beni dünya da nasıl ayakta durmam konusunda eğitti. Onu çok üzdüğüm zamanlar oldu. Bilseydim hiç üzmezdim. Sahibim değildi benim hep öyle derdi bana. Ben senin hayattaki en iyi dostunum ve benim korumam altındasın derdi bakışlarıyla. Aynı dili konuşamasakta ben onun ne istediğini gözlerine bakınca anlardım.  Hayattaki en büyük dostumu daha 8 aylık iken hastalıktan dolayı kaybettim. Çok ağladım. Mezarını bana göstermediler. Uzak diyarlarda bir yerde olduğunu biliyorum. Yakın olsa mutlaka kokusunu alır giderdim. 15 gün boyunca orada burada hayatımı sürdürmek için çaba gösterdim. Zordu benim için çünkü koruyucu meleğim yoktu. Aç kaldım, susuz kaldım ama üzüntüm bunlardan daha çok acı ver

Down Sendromlu Kızı İçin Damatsız Düğün Yapan Baba

Resim
Soma'da ailesiyle birlikte yaşayan down sendromlu Yasemin Erarslan, küçük yaşlarından bu yana gelinlik giyerek evlenmenin hayalini kurdu. Evdeki tül ve perdelerden zaman zaman kendisine gelinlik bile yapan Yasemin Erarslan'ın hayalini, annesi Aynur Erarslan ve babası Kudret Erarslan temsili de olsa gerçekleştirdi.  Aile, kendi imkanlarıyla Yasemin'e damatsız temsili bir düğün yaptı. Soma Belediye Düğün Salonu'nda yapılan düğünde uzun zamandan bu yana hayal ettiği gelinliği giyen Yasemin Erarslan, dans müziği eşliğinde babası Kudret Erarslan'la ilk dansını yaptı. Yapılan dans ardından bir süre çalan müzik eşliğinde oynayan Erarslan, daha sonra kendisi için hazırlanan beş katlı düğün pastasını kılıçla keserek, tadına baktı. Ardından Yasemin'e kına yakıldı, halaylar çekildi. Orkestra eşliğinde düğüne katılanlar doyasıya eğlendi. (Alıntı) Down Sendromu aşırı zekanın verdiği bir rahatsızlıktır. Yaşları ne kadar büyürse büyüsün onlar hep çocuk gibi düşünür

SOMA! Çizmeyi çıkarayım mı, sedye kirlenmesin

Resim
Türkiye'de insan hayatı dışında her şey pahalı. Vicdanın ve merhametin kalmadığı ve işlenen her suçun başkalarına atıldığı günümüz de kime inanacağız. Ben unutmadım, biz unutmadık ama Soma halkı çoktan unuttu. Eğer unutmasaydı oylarını yükseltemezlerdi. Soma ve Ermenek bunlar acının sembolü olan madenler. Buralar da yüzlerce can gitti. Somalı madenci yakını dayak yedi, gaz yedi, tazyikli su sıkıldı. Bunlar olurken seçim zamanı geldi oylar sayıldı ve her iki yerde de parti açık ara önde çıktı. Bir tek şikayet olmadı. Bir tek tepki yok. İnsanın kendine ettiğini kimse kimseye etmezmiş. Nasıl olsa herkes hayatından memnun. Herkes mutlu, herkes rahat. Olan hep masum insanlara oluyor ve olacak. Birinin söylediği gibi maden de çalışanlar ölmeye mahkum. Belediye başkanının Passata mı bineceğim ben diye ağladığı, Şehitlerimizin artık TV'de gösterilmediği, gündemi ahlaksızlıklarla dolu olan ama her şey yolunda gösterilen ve halkın suçlu olduğu bir ülkedeyiz. Hiç birimizin sinek

Burada Söz Bitti!

Resim
AKP'ye geri adım attıran konuşma! AKP “çocuk istismarının önlenmesine ilişkin komisyonu“ reddetti ortalık karıştı. CHP'li Lale Karabıyık'ın konuşması dünya çapında bir kampanyaya dönüştü. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) tarafından dün akşam  Meclis'e sunulan "çocuk istismarının önlenmesi için araştırma komisyonu kurulması önergesi" AKP'nin oylarıyla reddedildi. Önerge ile ilgili CHP grubu adına söz alan CHP Bursa milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık'ın konuyla ilgili konuşması ise dünya çapında bir kampanyaya dönüştü. Önergenin AKP oylarıyla redddedilmesi sonrası twitter'da başlatılan "Türkiye'deki çocuk istismarı son bulsun" kampanyası sonrası AKP geri adım atmak zorunda kaldı. AKP'ye geri adım attıran konuşma! CHP Bursa milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık dün Meclis'te görüşülen "çocuk istismarının önlenmesi için araştırma komisyonu kurulması önergesi" ile ilgili tarihi

Yer: Antalya. Bir sosyal deney. Konu: Gelin 11, damat 35 yaşında!

Resim
ABD de yapılan "Çocuk Gelin, Yaşlı adam." Sosyal deneyinin aynısı Antalya'da yapıldı. Bu 8 mart için uyarlanmış ve kadının önemi hakkında halkın tepkisi ölçülmek istenmiş. Aynı test Amerika'da yapılıyor. 11 yaşındaki bir kız, 65 yaşındaki bir erkekle evlendiriliyor. Halka açık alan da düğün yapılıyor ve kamerayla tepkiler kaydediliyor. Tiyatrocular tarafından halkın tepkisini ölçmek için yapılan bir sosyal deney. Ama gerçekte de yaşananlar var. Ne yazık ki! Gerçek olması Antalya'da şaşırtıcı değil aslında. Çünkü Antalya'da evlilik yaşı çok düşüktür. 30-35 yaşındaki kadınların torunları var. Başlığa bakınca bir an gerçek sandım. Yazının devamını okuyunca içim rahatladı. Kızlarını küçücük yaşta evlendiren anne-babaları anlayamıyorum? Nasıl kıyarlar bu yavrucaklara. Onları kendilerine eş yapan yaratıklara zaten söyleyecek kelime bulmakta zorlanıyorum. 11 yaşındaki çocuğu kendine gelin yapacak kadar kirli. Fakat gerdekten sonra gusül abdesti alacak ka

Yalansın be Dünya... Emekçi Kadınlar! Günümüz kutlu olsun...

Resim
Ve sonra döndüm dedim ki! Yalansın be Dünya... Dünya yalan değil tabii ki! Dünya üzerinde yaşayan biz insanlar yalanız. Sebep mi? Kendi yalanlarımızı doğru gördükçe. Başkalarının doğrularını yalan görürüz. Aynadaki yüzümüze hiç bakmayız! Bir bektaşi cuma günü camiye gitmiş cami de hoca vaaz veriyor ve şarap içenleri şiddetle kınamaya başlıyor. Bektaşi can kulağıyla dinliyor. Hoca ''şarap içenler öbür tarafta her türlü ceza görecek şarap içmeyenler her türlü sefayı sürecek. Hatta her birinin emrine 40 tane huri verilecek. Şarap içenlerin ise içtikleri her şişe şarap kıl köprüden geçerken boyunlarına asılacak! DEMİŞ. Bektaşi dayanamamış durduğu yerden seslenmiş: ''hoca efendi o şişe dolu mu olacak? boş mu? Hoca gürlemiş ''bre zındık, sen dolu şişelerle öbür tarafı meyhanemi sandın! Bektaşi başını sallayıp itiraz etmiş, iyi ama hoca adam başı 40 huri ile sen öbür tarafı kerhane mi sandın! Bu ülkenin asıl sorunu, türban takan, çarşaf giyen

Yeni Türkiye bu mudur??? Ülkenin geldiği hale bak! Yazık!

Resim
Şırnak’ın İdil İlçesi’nde sokağa çıkma yasağı. ŞIRNAK Valiliği, İdil ilçe merkezi ve Dirsekli Köyü'nde bugün saat 23.00’ten başlayarak ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıkladı. İlçeden ayrılmaya başlayan vatandaşlar yollarda uzun araç kuyrukları oluşturdu. Şırnak Valiliği’nden yapılan yazılı açıklamada, "16.02.2016 Salı günü saat 23.00’ten itibaren, İlimiz İdil İlçe merkezinde ve Dirsekli Köyü’nde, bölücü terör örgütü mensuplarının yakalanması, patlayıcılarla tuzaklanmış çukurların ve barikatların bertaraf edilmesi, halkımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması için 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi gereğince, ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir" denildi. Valilik tarafından İdil İlçesi için beklenen sokağa çıkma yasağı ile ilgili karar açıklanırken, bugün sabah saatlerindin İdil ile Mardin’in Midyat İlçesi karayolunda askeri araçların geçişi sırasında PKK’lı teröristler önceden yola döşedikleri el yapımı pa