Ölüm Nedir?


Ölüm her canlının doğal olarak kaçınılmaz sonudur, bir yok oluştur. Daha dünyaya gelirken ömrün kum saati çalışmaya başlar, hücreler yıpranır, eskir.

Yaşam denilen biyokimyasal reaksiyon zincirinin son bulmasıdır. Bu aynı zamanda bilincin de son bulması yani benliğin ortadan kaybolmasıdır.

Hepimizin tadacağı bir gerçektir ölüm. Kimine göre unutulmak, kimine göre yeniden doğmak, kimine göre ruhun bedenden ayrılması, kimine göre bedenin işlevini yitirip ruhun başka bir boyuta taşınmasıdır. Ölümün ne olduğuna yaşadığımız sürece cevap veremeyiz bu durum hayata yüklediğimiz anlamlara göre değişir, tıp alanında tanımı farklı, edebiyata göre tanımı farklı, bilime göre tanımı farklı, dine göre tanımı ise tamamen bambaşkadır.

Sokrates amaç, Mevlana kavuşmak, Spinoza hiç, Schopenhauer kurtulmak, Nietzsche bayramdır diyor ölüm için.

Yeniden başlamak için yok olmak gerek ama bir yok oluş gibi değil de küllerinden doğmak gibi, uykudan uyanmak gibi, yaşama içgüdüsüyle donatılmış bireyin kodlarından kurtulması gibi, bir döngünün tamamlanması gerekir yeni bir döngünün başlaması için. Ölüm yolun sonu her işimizin bittiği, tamamlandığı nokta belki başlangıç, belki nesillerimizin devam edebilmesi için onlara fırsat verme, belki de bir yok oluş, bir kurtuluş.

Bazılarımız çok mutlu, bazılarımız çok üzgün, bazılarımız çok ümitli, bazılarımız ise çaresiz, tüm bu duygularla acı, tatlı sahnelerle sergilenen bir tiyatro hayat ve ölümde bu tiyatroda perdenin kapandığı andır. Şu yada bu olay derken doğrunun ayrımını yapamadığınızı anladığınız gün, yalanlarınıza inandırayım derken uydurduğunuz yalanı yaşadığınız an, hayat dendiğinde kelimelerin ağzınıza tat vermediği zaman ölmek fiilini iliklerinize kadar işlemiş olursunuz.

Ölüm ölen için başka bir dünyaya yolculuk geride kalanlar içinse onu bir daha göremeyecek olmanın verdiği büyük ve derin acıdır. Sevdiklerinizi, sizi sevenleri bir kaç metre beyaz kumaşa sarıp tahta bir sandıkla kazdıkları toprağın altına bırakıp kazdıkları toprak yığınıyla örtüp gitmek, sevdiğiniz bir insanı bir daha görememek, kokusunu, sesini, sıcaklığını duyamamak, ona seslendiğin gibi kimseye seslenememektir, kalanların başına gelen en büyük acıdır ölüm.

Kimine göre son, kimine göre başlangıç, kimine göre yok oluş, kimine göre yokluktan var oluştur. Geride kalanlar için özlem, doğa için besin kaynağı, ölen için yaşadığı yaşayamadığı şeyler için pişmanlıktır. Farklı zaman ve mekanların kapısı, o kapıdan başka bir boyuta geçmektir. Sonsuz uykudur, önemli olan yaşarken ölmemektir, güneşin doğuşunu ve batışını görebilmektir yaşarken. Nefes alırken ölmek, ruhun bedenden ayrılarak sonsuzluğa doğru gitmesidir. Adınıza yaşanılacak ve yaşatılacak ne varsa hepsinin son bulduğu andır, kefene sarıldığınız gün değil belki unutulduğunuz gündür ölüm.

HÜLYA ÇAKICI

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süleyman Demirel'den bir fıkra ile günümüz :)

Ayağınızdaki 6 Güçlü Nokta

Hayat Kişiye Özeldir