Sıradan biriyiz!
Dünyaya hiç katkım var mı? diye düşününce çıkan cevap ne kadar sıradan olduğumuzu belirliyor. Bir hastalığa çare bulursun farklısındır, savaş gazisisindir farklısındır, okulu dereceyle veya ekstra bir başarıyla bitirmişsindir farklısındır, sıfırdan şirket kurmuşsundur farklısındır ama hayatın boyunca hep yerinde sayarak yaşamışsan nasıl kendini farklı hissedeceksin. Yani kendimizi kişisel efsane olarak görmekten vazgeçmek gerekiyor. Aslında en büyük sıradanlık kendini farklı zannetmektir. Ben ancak ötekiyle var olurum anlayışının içselleşmesidir bu durum.
Sokrates'in kendini bil öğretisi, çıkar ve mütevaziliği sonucu 'bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir' şeklinde görülür. Bu bir farkındalık, bir aydınlanma halidir. Tarihte de olduğu gibi insan kendi içindeki devrimini, rönesansını, reformunu ancak bir aydınlanmadan sonra yapabilir. Bunun farkında olunsa kimse kimseye üst perdeden konuşmaz, küçük dağları ben yarattım edasında olmaz.
Hiç kimse mükemmel yani tam değildir. Sana öyle hissettirmeye çalışanlar ise senden de eksiktir. Herkes kadar sıradan ve herkes kadar özeliz hepimiz. Ama hepimizin kendisini çok farklı hissedip, sonra ne kadar sıradan biri olduğumuzu anladığımız anlar olmuştur. Bunun sonucunda ise kimimiz önce hayal kırıklığı yaşar ardından rahatlar, kimimiz de egolarımıza yenik düşüp kasılmaya devam ederiz.
Herkesin bir yeteneği vardır, keşfetmediğinden dolayı henüz habersiz olabilir bu yeteneğinden. Her sıradanlık bir zinciri oluşturan halkalar kadar sade, bulunduğu konum olarak eşsizdir. Herkes aynıyken biz farklıydık, şimdi herkes farklı olmaya çalışıyor biz yine aynıyız, çokta kötü olmayan durum. Çünkü artık hayatını istediğin şekilde başkalarını düşünmeden şekillendirebilmekte özgürsündür. Günümüzde de sıradan olmak zor ve imrenilecek hale gelmiş durumda.
Gücümüz, eğitimimiz, yeteneklerimiz, imkanlarımız, köklerimiz, ailemiz, hayat planımız hepimizin birbirinden farklı. Herkes toplumda bir şeylerin ucundan tutmak zorunda. Turizmcisi ayrı, ofis çalışanı ayrı, doktoru ayrı, avukatı ayrı, fırıncısı ayrı, ev kadını ayrı, çiftçisi ayrı uzar gider ve hiçbirimiz sadece kendimizden sorumlu değiliz. Çünkü medeniyetler ortak fayda ve iş bölümü üzerine kuruldu. İdeal olan hayat dengesini kurabilmek.
İnsanın kendisini bilmesi ve tanıması kadar güzel bir şey yok, böyle olunca koyduğumuz hedeflere ulaşmak daha da kolaylaşıyor. Ama yine de keşke denen atıl, geri dönüşümsüz sözcüğü kullanmayanımız var mıdır? Deneyimler bugünkü aklın olgunlaşmasını sağlıyor. Her şey bizler için; üzüntü, sevinç, başarı, başarısızlık, birliktelik, ayrılık vs. tecrübe dediğimiz şeyler de bunların özeti oluyor sonunda ve düşe kalka yaşadıklarımızdan dersimizi alıp çıkıyoruz. Hayat bir imtihan pozitif düşünürsek ayakta daha dik durabiliyoruz.
HÜLYA ÇAKICI
Yorumlar
Yorum Gönder