DÜŞÜNCE SARMALI
PARADOKSİK NİYET
Bir şeyden ne kadar çok kaçınırsanız o kadar onun etkisinde kalırsınız. O kaçınmak istediğiniz şeyi ne kadar arzularsanız o kadar da ondan uzaklaşmış olursunuz.
PARANOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Yeterli bir temele dayanmaksızın, başkalarının kendilerini sömürdüğünden, aldattığından ya da kendilerine zarar verdiğinden kuşkulanırlar.
Dostlarının ya da iş arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ve güvenirliliği üzerine yersiz kuşkuları vardır.
Söylediklerinin kendisine karşı kötü niyetle kullanılacağından yersiz yere korktuklarından ötürü başkalarına sır vermek istemezler.
Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandıkları ya da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkarırlar.
Sürekli kin beslerler, onur kırıcı davranışları, haksızlıkları ya da görmezlikten gelinmeyi bağışlamazlar. Özellikle çoğu, çeşitli referans fikirlerine bağlı olsa da, insanların kendilerine karşı gösterdikleri ya da kendilerinin öyle sandığı onur kırıcı davranışları unutmazlar. Bir sabah, fark etmediği için selam vermeyen birini akıllarının bir köşesine yazar ve bunlara tepki göstermeden kin beslerler ama bazen de ani tepkiler gösterebilirler.
Başkalarınca anlaşılır olmayan bir biçimde, karakterine ya da itibarına saldırıldığı yargısına varır ve öfkeyle ya da karşı saldırı ile birden tepki verirler.
ALOGİSME
(Fr. Mantık) Mantıkdışıcılık... Gerçeğe sezgi ya da inanla varabileceğini ileri süren öğretiler, gerçeğe mantıksal uslamlamayla varılabileceğini yadsıdıkları için bu adla anılmışlardır. Özellikle usaykırıcılar, inancılar ve sezgiciler, genellikle de gizemciler bu adla nitelenirler. Mantıkdışı, Sezgicilik, İnancılık, Gizemcilik.
(Fikrimce o zaman hassas kişiliğe sahip olanlar gerçekleri sezmede daha avantajlı konumda oluyorlar.)
HİPOKONDRİYAZİS
Herhangi bir hastalığı olmadığı halde, kişinin şiddetli ciddi bir hastalığı (kanser, kalp krizi, felç gibi) olduğuna en az 6 ay süreyle inanması ve bu konuda yoğun bir korku yaşamasıdır.
Bu kişiler normal fiziksel tepkileri (kalp atışı, terleme, öksürme, esneme, kabızlık gibi) yanlış yorumlarlar; sürekli farklı doktorlara giderler; bir hastalık ararlar; gereksiz yere birçok tıbbi tahlil yaptırırlar.
Sonuçların normal çıkmasına rağmen tatmin olmazlar ve doktor başvurularına, tetkiklere devam ederler.
Bu kişiler sonuçta öyle bir noktaya gelirler ki “bir hastalık bulmak isterler; hastalık teşhis edilmediğinde kaygıları daha da artar; bu doktor bilmiyor, hastalığımı bulamadı gibi düşünürler; eğer bir hastalık bulurlarsa rahatlarlar.
Bu hastalar, henüz saptanamamış ciddi bir hastalıkları olduğuna inanırlar ve aksine ikna edilemezler.
BİLİŞSEL ÇELİŞKİ KURAMI
Festinger’in bu kuramına göre insan davranışlarındaki temel kavram “biliştir”. Biliş, bilme eylemi, farkında olma eylemi ve yargı yetisi gibi kavramlarla açıklanabilir. Burada önemli olan insanın, dış dünya hakkındaki şeyleri algılayabilmesi ve onlar hakkında yargıda bulunabilmesidir. Günümüzde oldukça önemli bir yer tutan bilişim kavramı da buradan gelmektedir.
Bilişsel Çelişki Kuramına göre, insanlar davranışlarını ve düşüncelerini önceki değerlerine göre belirler. Bu değerler; inançlar, tutumlar ve gereksinimleri olabilir. Zamanla veya çevresel faktörlerle edindiğimiz tüm bu değerler kişiliğimize yön verir. Ancak asıl sorun bundan sonra başlar. Kişiler zaman içinde bu değerlerine tezat oluşturabilecek bir takım verilerle karşılaşabilirler. Bu veriler, kendi varsayımlarıyla çelişirse, bilişsel çatışma yani bilişsel çelişki oluşur.
Örneğin, bir kadın aşık olduğu adamı uzaktan tanımaktadır. Kadına göre adam mükemmeldir. Gerçektende uzaktan bakıldığında çevresi tarafından ilgiyle bahsedilen, oldukça iyi bir kişidir. Ancak sonradan bu adamın aslında bir kiralık katil olduğunu öğrensin. Bu durum, algısal olarak yıkıcı bir sonuç doğuracaktır. Normal şartlarda “kiralık katil” olduğu bilinen bir kişi kötü kabul edilir. Zaten bu duyulduğu an çevresi de ondan kötü bahsedecektir. Ancak yukarıdaki örneğimizde kadın bir bilişsel çelişkiye düşer. Adama olan aşkı bir şekilde devam etmektedir. Ancak önceki düşünceleri ve şu anki duyguları, gerçekle uyumsuzluk gösterir. Kadın önce bir çelişkiye düşse de zamanla bunu atmaya başlar. Hala adamın iyi olduğunu düşünmektedir. Hatta belki eskisine göre daha iyi.
KONVERSİYON
Altta yatan organik bir neden bulunmaksızın ortaya çıkan, bayılma, felç olma ve duyu kaybı gibi nörolojik belirtilerdir. Bireyler sorunlarının ruhsal olduğunun farkında değildir ve istemli olarak bu belirtileri kontrol edemezler, yani belirtiler bilinçli olarak ortaya çıkmaz. Konversiyon bozukluğu çok eski çağlardan beri bilinmektedir. Halk dilinde histeri olarak geçer. M.Ö. 400 yıllarında Mısırlılarda bu hastalığın belirtileri tanımlanmış ve nedeninin beden içinde dolaşan rahim olduğu ileri sürülmüştür. Konversiyon terimini ilk kullanan Freud’dur. Freud’a göre bilinç dışında bastırılmış ve rahatsızlık veren düşünceler döndürme mekanizmasını kullanmak suretiyle bu hastalığa neden olmaktadır. Bu hastalık kişinin ruhsal sıkıntısının beden diliyle ifade edilmesi olarak ta yorumlanabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder