HKP'den Sayın Cumhurbaşkanı'na 'Yüce Divan' şoku!
Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) Genel Merkezi, Cumhurbaşkanı Erdoğan için yüce divan başvurusunda bulundu.
Erdoğan'ın "Vatana İhanet (AY md.105), Anayasayı İhlal (TCK md. 309), Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (TCK 288)" suçlarından yargılanmasını isteyen HKP, dilekçede Erdoğan'ın Can Dündar'a tahliye getiren AYM kararıyla ilgili olarak "Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da UYMUYORUM, saygı da duymuyorum sözleri de yer alırken "Bu sözler, yürürlükte bulunan Anayasa’ya göre seçilen bir Cumhurbaşkanı’nın Cumhuriyet rejimini fiilen değiştirdiğinin açıkça itirafıdır. Ya da kişi diktatörlüğüne geçildiğinin ilanıdır". Dilekçe de Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın adım atmasını isteyen Halkın Kurtuluş Partisi’nin Yargıtay’a verdiği dilekçe şu şekilde: Bilindiği gibi şüpheli R. Tayyip Erdoğan; 10 Ağustos 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ancak, Cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte, Anayasa’nın ve ilgili mevzuatın öngördüğü hükümleri çiğneyerek; her geçen gün kasten Anayasayı İhlal ve (Eski TCK’daki ve Anayasadaki adıyla) Vatana İhanet suçlarını işlemeye devam etmektedir. Bunlardan sonuncusu ise; 28 Şubat 2016 günü İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaptığı konuşmadır.
Şüpheli bu konuşmasında; “Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da UYMUYORUM, saygı da duymuyorum. Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı, bu bireysel başvuru veyahut da AYM’nin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahut da şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi. AİHM’e gittikleri zaman da oradan alacakları netice bellidir. Fakat bu süreç, bu şekilde atılan adımlar bana göre doğru adımlar değildir.” Şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
1- Anayasanın 103. Maddesine göre Cumhurbaşkanı Anayasaya ve Hukukun Üstünlüğü’ne bağlılık yemini eder.
Anayasanın 153. Maddesine göre ise “ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ORGANLARINI, İDARE MAKAMLARINI, GERÇEK VE TÜZELKİŞİLERİ BAĞLAR”
Dolayısıyla anayasaya bağlılık yemini etmiş, üstelik ANAYASAYI KORUMAKLA GÖREVLİ CUMHURBAŞKANININ, “Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum” demesi, md. 153 karşısında açıkça “ANAYASAYA UYMUYORUM” demektir; Anayasayı ihlal ettiğinin ve edeceğinin ikrarıdır.
2- Cumhurbaşkanının Görev ve Yetkilerini düzenleyen Anayasa’nın 104. Maddesinde “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” hükmüne yer verilerek Cumhurbaşkanının Anayasanın korunmasındaki rolü belirtilmiştir.
Ancak buna rağmen kendisine verilen yetkilerle bu görevleri yerine getirmek zorunda olan bir kişinin bu görevlerin aksini yaptığını görmekteyiz. Üstelik Anayasaya aykırı bu tür davranışların ilk kez gerçekleşmediği benzer söz ve davranışlarda daha önceden de bulunduğu bilinmektedir. Örneğin 14 Ağustos 2015 günü Rize’de yaptığı bir konuşmada da; “Türkiye 10 Ağustos 2014 tarihinde, milletin doğrudan cumhurbaşkanını seçmesiyle yeni bir döneme girmiştir. Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. (...)İster kabul edilsin, ister edilmesin; Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun hukuki çerçevenin anayasal olarak kesinleştirilmesidir.” diyerek açıkça yaratmış olduğu fiili duruma Anayasal bir zemin yaratmak istediğini açıkça beyan etmiştir.
Bu kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanını atamak gibi yetkilere de sahip olduğu düşünüldüğünde durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. Bu kişinin elinde bulundurduğu bu güçle Anayasayı işlevsiz hale getirmek için her an cebir ve şiddet kullanabileceği açıktır.
Bu sözler, yürürlükte bulunan Anayasa’ya göre seçilen bir Cumhurbaşkanı’nın Cumhuriyet rejimini fiilen değiştirdiğinin açıkça itirafıdır. Ya da kişi diktatörlüğüne geçildiğinin ilanıdır.
Şüpheli bu Anayasa sayesinde sahip olduğu kamusal güce dayanarak; cebir ve şiddet yoluyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya mevcut düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmektedir. Suçun maddi unsurunu, Anayasa hükümlerinin tamamının veya bir kısmının ihlal edilerek veya uyulmayarak değiştirilmesi oluşturmaktadır. Bu durum yukarıda ayrıntılı şekilde belirtilmiştir. Tayyip Erdoğan fiilen yönetimi altındaki kolluk kuvvetleri ile cebir unsuruna her koşulda sahiptir. Devlete ait kamusal güç kullanılmıştır. Kısacası hak ve görevlerin ardına saklanılarak bir suç işlenmektedir. Şüpheli elindeki bu kamu gücüyle bir“karşı devrim” yapmaktadır. Yukarıdaki sözlerden başka bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan “Cumhurbaşkanı” sıfatının arkasına gizlenerek bu maddede sayıldığı biçimiyle Anayasal Düzen ve bu düzenin temel taşlarını açıkça ortadan kaldırmaktadır. Halen 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yürürlüktedir. Ve bu Anayasa hükümleri başta Cumhurbaşkanı olarak şüpheli ve herkesi bağlamaktadır. Halk tarafından seçilmiş olmak da yürürlükteki Anayasal, Yasal kurallara uymama keyfiyeti vermemektedir. Bu nedenlerle şüphelinin baştan beri anlatılan konuşmaları ve eylemleri; TCK’nun 309’uncu maddede tanımlanan ANAYASAYI İHLAL suçunun kapsamındadır. Dolayısıyla şüpheli, Cumhurbaşkanı olarak Anayasanın üstünlüğünü yok sayarak, Anayasayı sürekli ihlal ederek, Vatana İhanet Suçunu da işlemektedir.
3- Bu sözler aynı zamanda Türk Ceza Kanununun 288’inci maddesinde belirtilen “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçunu oluşturmaktadır. Tahliye kararı veren mahkemeye “neden bu kararı verdin, vermemen gerekirdi” denilmektedir. Sarf edilen bu sözlerin sahibinin yürütme organının başı konumundaki bir şahıs tarafından sarf edilmiş olması bu gün itibariyle her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşının yargı güvencesi altındaki temel hak ve hürriyetlerinin artık tek bir kişinin insafına terk edildiğini göstermektedir. Kimin tutuklu kimin tutuksuz yargılanacağını, sarf edilen bu sözlere göre, artık Cumhurbaşkanlığı makamını elinde bulunduran kişi belirleyecektir.
Tüm bu gelişmeler işlenen anayasal suçlar karşısında demokratik hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü savunması gereken kurumlar ve kuruluşlar suskundur. Hukuk Fakültelerinin Dekanları, Anayasa Hukukçuları, Kamu Hukukçuları, Siyaset Bilimciler, Barolar suskundur. Suçtan haberdar olduğu anda re’sen soruşturma başlatması gereken Cumhuriyet Savcıları da maalesef yasal görevlerini yerine getirmemektedir. Bu nedenler, hukuka sahip çıkmak üzere Yargıtay Başsavcılığınıza başvurmak durumunda kaldık.
4- Anayasa’nın 148. Maddesine göre Cumhurbaşkanını Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi yargılayacağından, burada savcılık görevini de Başsavcılık makamı yerine getireceğinden, Yüce Divanda Başsavcılık makamını temsil etmek ve Anayasa Mahkemesinde dava açmak hakkı bulunan en üst savcılık makamı olarak YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINIZIN YETKİLİ OLDUĞU kanaatindeyiz.
SONUÇ ve İSTEM……….: Yukarıda ayrıntılıca açıklandığı üzere; Anayasa’nın 105’inci Maddesi ile 5237 Sayılı TCK’nun 309’uncu ve 288’inci Maddelerini birden fazla ihlal eden Cumhurbaşkanı görevini yürüten R. Tayyip Erdoğan hakkında soruşturma başlatılarak YÜCE DİVAN'DA DAVA AÇILMASINI vekâleten talep ederiz.
Alıntı
Erdoğan'ın "Vatana İhanet (AY md.105), Anayasayı İhlal (TCK md. 309), Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (TCK 288)" suçlarından yargılanmasını isteyen HKP, dilekçede Erdoğan'ın Can Dündar'a tahliye getiren AYM kararıyla ilgili olarak "Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da UYMUYORUM, saygı da duymuyorum sözleri de yer alırken "Bu sözler, yürürlükte bulunan Anayasa’ya göre seçilen bir Cumhurbaşkanı’nın Cumhuriyet rejimini fiilen değiştirdiğinin açıkça itirafıdır. Ya da kişi diktatörlüğüne geçildiğinin ilanıdır". Dilekçe de Erdoğan’ın Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın adım atmasını isteyen Halkın Kurtuluş Partisi’nin Yargıtay’a verdiği dilekçe şu şekilde: Bilindiği gibi şüpheli R. Tayyip Erdoğan; 10 Ağustos 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Ancak, Cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte, Anayasa’nın ve ilgili mevzuatın öngördüğü hükümleri çiğneyerek; her geçen gün kasten Anayasayı İhlal ve (Eski TCK’daki ve Anayasadaki adıyla) Vatana İhanet suçlarını işlemeye devam etmektedir. Bunlardan sonuncusu ise; 28 Şubat 2016 günü İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaptığı konuşmadır.
Şüpheli bu konuşmasında; “Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da UYMUYORUM, saygı da duymuyorum. Niye? Çünkü ortada bir gerçek var. Bakın bu bir beraat kararı değildir, bu bir tahliye kararıdır. Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı, bu bireysel başvuru veyahut da AYM’nin vermiş olduğu karar boşa çıkacak veyahut da şu anda tahliye edilmiş olan bu kişiler AİHM’e gideceklerdi. AİHM’e gittikleri zaman da oradan alacakları netice bellidir. Fakat bu süreç, bu şekilde atılan adımlar bana göre doğru adımlar değildir.” Şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
1- Anayasanın 103. Maddesine göre Cumhurbaşkanı Anayasaya ve Hukukun Üstünlüğü’ne bağlılık yemini eder.
Anayasanın 153. Maddesine göre ise “ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI ORGANLARINI, İDARE MAKAMLARINI, GERÇEK VE TÜZELKİŞİLERİ BAĞLAR”
Dolayısıyla anayasaya bağlılık yemini etmiş, üstelik ANAYASAYI KORUMAKLA GÖREVLİ CUMHURBAŞKANININ, “Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum” demesi, md. 153 karşısında açıkça “ANAYASAYA UYMUYORUM” demektir; Anayasayı ihlal ettiğinin ve edeceğinin ikrarıdır.
2- Cumhurbaşkanının Görev ve Yetkilerini düzenleyen Anayasa’nın 104. Maddesinde “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” hükmüne yer verilerek Cumhurbaşkanının Anayasanın korunmasındaki rolü belirtilmiştir.
Ancak buna rağmen kendisine verilen yetkilerle bu görevleri yerine getirmek zorunda olan bir kişinin bu görevlerin aksini yaptığını görmekteyiz. Üstelik Anayasaya aykırı bu tür davranışların ilk kez gerçekleşmediği benzer söz ve davranışlarda daha önceden de bulunduğu bilinmektedir. Örneğin 14 Ağustos 2015 günü Rize’de yaptığı bir konuşmada da; “Türkiye 10 Ağustos 2014 tarihinde, milletin doğrudan cumhurbaşkanını seçmesiyle yeni bir döneme girmiştir. Artık ülkede sembolik değil, fiili gücü olan bir cumhurbaşkanı var. (...)İster kabul edilsin, ister edilmesin; Türkiye’nin yönetim sistemi bu anlamda değişmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun hukuki çerçevenin anayasal olarak kesinleştirilmesidir.” diyerek açıkça yaratmış olduğu fiili duruma Anayasal bir zemin yaratmak istediğini açıkça beyan etmiştir.
Bu kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisi adına Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanlığını temsil etmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar vermek, Genelkurmay Başkanını atamak gibi yetkilere de sahip olduğu düşünüldüğünde durumun vahameti ortaya çıkmaktadır. Bu kişinin elinde bulundurduğu bu güçle Anayasayı işlevsiz hale getirmek için her an cebir ve şiddet kullanabileceği açıktır.
Bu sözler, yürürlükte bulunan Anayasa’ya göre seçilen bir Cumhurbaşkanı’nın Cumhuriyet rejimini fiilen değiştirdiğinin açıkça itirafıdır. Ya da kişi diktatörlüğüne geçildiğinin ilanıdır.
Şüpheli bu Anayasa sayesinde sahip olduğu kamusal güce dayanarak; cebir ve şiddet yoluyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya mevcut düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs etmektedir. Suçun maddi unsurunu, Anayasa hükümlerinin tamamının veya bir kısmının ihlal edilerek veya uyulmayarak değiştirilmesi oluşturmaktadır. Bu durum yukarıda ayrıntılı şekilde belirtilmiştir. Tayyip Erdoğan fiilen yönetimi altındaki kolluk kuvvetleri ile cebir unsuruna her koşulda sahiptir. Devlete ait kamusal güç kullanılmıştır. Kısacası hak ve görevlerin ardına saklanılarak bir suç işlenmektedir. Şüpheli elindeki bu kamu gücüyle bir“karşı devrim” yapmaktadır. Yukarıdaki sözlerden başka bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan “Cumhurbaşkanı” sıfatının arkasına gizlenerek bu maddede sayıldığı biçimiyle Anayasal Düzen ve bu düzenin temel taşlarını açıkça ortadan kaldırmaktadır. Halen 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası yürürlüktedir. Ve bu Anayasa hükümleri başta Cumhurbaşkanı olarak şüpheli ve herkesi bağlamaktadır. Halk tarafından seçilmiş olmak da yürürlükteki Anayasal, Yasal kurallara uymama keyfiyeti vermemektedir. Bu nedenlerle şüphelinin baştan beri anlatılan konuşmaları ve eylemleri; TCK’nun 309’uncu maddede tanımlanan ANAYASAYI İHLAL suçunun kapsamındadır. Dolayısıyla şüpheli, Cumhurbaşkanı olarak Anayasanın üstünlüğünü yok sayarak, Anayasayı sürekli ihlal ederek, Vatana İhanet Suçunu da işlemektedir.
3- Bu sözler aynı zamanda Türk Ceza Kanununun 288’inci maddesinde belirtilen “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçunu oluşturmaktadır. Tahliye kararı veren mahkemeye “neden bu kararı verdin, vermemen gerekirdi” denilmektedir. Sarf edilen bu sözlerin sahibinin yürütme organının başı konumundaki bir şahıs tarafından sarf edilmiş olması bu gün itibariyle her Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşının yargı güvencesi altındaki temel hak ve hürriyetlerinin artık tek bir kişinin insafına terk edildiğini göstermektedir. Kimin tutuklu kimin tutuksuz yargılanacağını, sarf edilen bu sözlere göre, artık Cumhurbaşkanlığı makamını elinde bulunduran kişi belirleyecektir.
Tüm bu gelişmeler işlenen anayasal suçlar karşısında demokratik hukuk devletini ve hukukun üstünlüğünü savunması gereken kurumlar ve kuruluşlar suskundur. Hukuk Fakültelerinin Dekanları, Anayasa Hukukçuları, Kamu Hukukçuları, Siyaset Bilimciler, Barolar suskundur. Suçtan haberdar olduğu anda re’sen soruşturma başlatması gereken Cumhuriyet Savcıları da maalesef yasal görevlerini yerine getirmemektedir. Bu nedenler, hukuka sahip çıkmak üzere Yargıtay Başsavcılığınıza başvurmak durumunda kaldık.
4- Anayasa’nın 148. Maddesine göre Cumhurbaşkanını Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi yargılayacağından, burada savcılık görevini de Başsavcılık makamı yerine getireceğinden, Yüce Divanda Başsavcılık makamını temsil etmek ve Anayasa Mahkemesinde dava açmak hakkı bulunan en üst savcılık makamı olarak YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINIZIN YETKİLİ OLDUĞU kanaatindeyiz.
SONUÇ ve İSTEM……….: Yukarıda ayrıntılıca açıklandığı üzere; Anayasa’nın 105’inci Maddesi ile 5237 Sayılı TCK’nun 309’uncu ve 288’inci Maddelerini birden fazla ihlal eden Cumhurbaşkanı görevini yürüten R. Tayyip Erdoğan hakkında soruşturma başlatılarak YÜCE DİVAN'DA DAVA AÇILMASINI vekâleten talep ederiz.
Alıntı
Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hiç tahmin edilmeyecek yerden Yüce Divan'da yargılanması için Yargıtay'a başvuru da bulunuldu.
Mecliste üç tane muhalefet partisi var. Ama meclis dışından bir parti çıkıp dava açıyor. HKP (HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ)
Mecliste üç tane muhalefet partisi var. Ama meclis dışından bir parti çıkıp dava açıyor. HKP (HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ)
Açıkçası bu başvuruyu CHP'nin yapmasını beklerdim. 12 milyon seçmeni ile ATATÜRK'ÜN PARTİSİ olan bir partinin böyle bir başvuru yapması daha anlamlı ve tesirli olurdu.
Modern devletlerin insanları anayasa altında bir millettir. Din, dil, ırk altında değil. Anayasa Üstünlüğü Mücadelesi kimden gelirse gelsin tebriği hak eder.
Bu da muhalefetin boş olduğunu ispatlıyor. Ne söyleniyorsa sorgusuz, sualsiz kabul ediyorlar. Araştırmak, üzerine düşünüp irdelemek yok.
Hadi MHP AKP'nin güdümün de.
CHP niye ANAYASA MAHKEMESİNE başvurmuyor?
ATATÜRK'ÜN PARTİSİ bu mudur? Memleket elden gidiyor! Onlar havan da su dövüyor. Gerçekten Muhalefet yapsalar idi! AKP bu şekil de davranabilirmiydi?
Milliyetçi'yim diye oy toplayan MHP, Atatürkçü'yüm diye oy toplayan CHP havaya bakarken yapamadıklarını HKP yaptı.
Bu da muhalefetin boş olduğunu ispatlıyor. Ne söyleniyorsa sorgusuz, sualsiz kabul ediyorlar. Araştırmak, üzerine düşünüp irdelemek yok.
Hadi MHP AKP'nin güdümün de.
CHP niye ANAYASA MAHKEMESİNE başvurmuyor?
ATATÜRK'ÜN PARTİSİ bu mudur? Memleket elden gidiyor! Onlar havan da su dövüyor. Gerçekten Muhalefet yapsalar idi! AKP bu şekil de davranabilirmiydi?
Milliyetçi'yim diye oy toplayan MHP, Atatürkçü'yüm diye oy toplayan CHP havaya bakarken yapamadıklarını HKP yaptı.
Meclis dışı olduğu halde Vatana Yapılan ihanetin derdine düşmüş. Ama Milliyetçilik ve Atatürk'ün adı üzerinden prim yapan siyasi partilerin umurunda bile değil!
Yüce Divan'da yargılayacak, Cumhuriyet ilkelerine sıkı sıkı bağlı, kendine saygısı olan, doğrunun, hak ve hukukun her şeyin üzerinde olduğuna inanan savcılar ve hakimler aranıyor?
Eğer Yürekli? AKP yandaşı olmayan hukukçu? kaldı ise bu ülke de? elbette yargılanır. Sarayı'ndan da atılır. Sarayı da kimsesiz çocuk ve kadınlar için barınma evi haline getirilir. Çok güzel olur. Sayesin de çok evler, ocaklar söndü.
Eğer Yürekli? AKP yandaşı olmayan hukukçu? kaldı ise bu ülke de? elbette yargılanır. Sarayı'ndan da atılır. Sarayı da kimsesiz çocuk ve kadınlar için barınma evi haline getirilir. Çok güzel olur. Sayesin de çok evler, ocaklar söndü.
Türk siyaset tarihinin en karanlık adamı ve dönemi olarak Tarihteki yerlerini aldılar.
Halk kahveler de, otobüsler de iki dakika içinde siyaset, ekonomi, din, dil vs. konuşmayı bırakıp, gazete (yanlı-yansız tüm yazarlar) okursa (internetten, matbu fark etmez) işte o zaman YÜCE DİVAN'a kadar bilinçli bir şekil alır. Güdülen değil, yönetim de söz sahibi bir Türk halkı çıkar ortaya.
Halk kahveler de, otobüsler de iki dakika içinde siyaset, ekonomi, din, dil vs. konuşmayı bırakıp, gazete (yanlı-yansız tüm yazarlar) okursa (internetten, matbu fark etmez) işte o zaman YÜCE DİVAN'a kadar bilinçli bir şekil alır. Güdülen değil, yönetim de söz sahibi bir Türk halkı çıkar ortaya.
Ülkelerin başına faşist ruha sahip birileri gelebilir. Ve sürekli kazanarak. Milleti din ya da milliyetçi duygularla kandırarak. Sonra ülkesine ve hatta başka ülkelere de zarar verebilir. Savaş, göz yaşı, muhalif olanlara hakaret, küfür, anayasal kurumlara tahakküm, ya da emri altına alma vs. şeklinde. Hitler, Mussolini, General Pinoşe, Slobodan Miloseviç, Ortadoğulu liderler vs. akibetleri birbirlerinin neredeyse aynısı olmuştur.
ÖZET... Ve Gerçek :(
Vatana ihanet suçundan yargılamak o kadar da kolay değil. Anayasal prosedürü bilmeyenlere bir anlık mutluluk.
Ha yargılanmayacaklar mı?
Er ya da geç yargılanacaklar tabii ki. AYM'de bir izdiham olmaz ise.
Olursa da sonuç kaçınılmaz.
Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner. Her şey enin de, sonun da layığını bulur.
Ha yargılanmayacaklar mı?
Er ya da geç yargılanacaklar tabii ki. AYM'de bir izdiham olmaz ise.
Olursa da sonuç kaçınılmaz.
Keser döner, sap döner, gün gelir hesap döner. Her şey enin de, sonun da layığını bulur.
Dava içeriğine asıl eklenmesi gereken üç madde ve olmazsa olmaz gerçekler;
*Devletin itibarını ve gücünü düşürme. *Görevi kötüye kullanma.
*Vatandaşın en büyük ve en sağlam güvencesi olan Anayasayı yok sayma.
*Devletin itibarını ve gücünü düşürme. *Görevi kötüye kullanma.
*Vatandaşın en büyük ve en sağlam güvencesi olan Anayasayı yok sayma.
Şeytan uyuyakaldı bir gün. Rüzgar sert esti. Üç tüy düştü şeytandan dünyaya. Biri paraya yapıştı, diğeri mevkiye, öteki de ihtirasa. Ve o günden sonra hiçbir iş yapmadı şeytan.
HÜLYA ÇAKICI
Yorumlar
Yorum Gönder