Ve kader...
Akıllı değiliz ki kaybetmeden değerini bilelim. Başarının ve iyilerin cezalandırıldığı topraklarda yaşıyoruz. Doğrulardan nefret eden, kadere inanan bir toplum olduk. Böyle olsun hiç istemezdik, her yerde istemediğimiz işler oluyor. Her değerli şeyin koruma altına alındığı gibi doğrular da değerli olduğundan herkesin erişip değerini kaybetmemesi için yasaklarla bir nevi koruma altına alınıyor. Devir adalet ve adil yaşam devrinden çıkıp çalışan kölelikle değiştirmiş yerini. Taktik ve stratejik kölelik yeni moda. Yaşamak istenilen şeyler ve yaşanan hayatlara "kader" diyoruz. Zorda bırakılan ve ihtiyacı olanlarla gerçek dertleri olanlara yardımcı olmak değil midir paylaşarak sıkıntıları azaltmak. Belki bekledikleri kadar olmasa da bizden güç alarak kendilerini düzeltmelerini sağlamak.
İnsanlar güvendikçe ve güvenildikçe mutlu olurlar, hayata dair umutları olur. Bu güvensiz ortamlar hayatı zor hale getiriyor. İnsanların güzelliği düşüncelerinde ve karakterlerinde yatar. Dolayısıyla maneviyat maddiyattan daha değerlidir. Sular kendileriyle birlikte taş, çalı, çırpı taşırlar. Güçlü ruhlar ise bir çok aptal ve sersem kafayı. Sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmeme yolunu seçmek zekadan ileri gelir. Pratik zekanın varlığı, karşılaşılan sorunlar da çözüm üretme aşamasına direk geçiş yapacağından bir umut türer ve sonucunda vazgeçiş engellenir. Ama bazılarının da emeği boşa çıkar, ya yel alır, ya sel, ya el. Acaba sorumlusu kimler diye sormak istiyor insan bazen.
Biz de bilen de konuşur, bilmeyen de, hatta bilmeyen daha net konuşur. Millet olarak benlik duygumuz o kadar çok ki, çok konuşarak, az dinleyerek her şeyi ben bilirim tavrımız ile de dinlemeyiz, dinler gibi yapıp başka şeyler düşünürüz. Çok nadirdir karşısındakini anlamak için çaba sarf eden. Zaten dinlemeyi ve okumayı becerebilsek problem kalmayacak ama ne dinleriz, ne okuruz, ne de düşünürüz. Konuşmak her kişinin, dinlemek er kişinin karıdır. Aklın yolu bir, tabii dinlediklerini de bir olan yoldan anlamak gerek.
Bizler her türlü yolsuzluğun, hırsızlığın, tecavüzün halkın dini inançlarını sömürerek pisliklerinin üstünün örtüldüğü, kadınların toplumsal yaşamdan dışlandığı, erkek egemen sistemde ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü bir ülkede değil, toplumsal yaşamın esaslarının dini esaslarla belirlenmediği, dinin siyasete alet edilmediği, mezhepçi politikalara son verildiği, din tüccarlarının olmadığı laik bir ülke de yaşamak istiyoruz. Laikliğin, eşitliğin, kardeşliğin ve özgürlüğün ülkesinin inşasında olmak istiyoruz.
Almadan vermek gibi bir durumumuz yok. Her yapılan şeyde bir beklenti var, öyle veya böyle ve bu beklenti her zaman olacak ta ki dünya yok olana kadar. Sonuçta erdemlilik bedel ödenerek kazanılır, bedel alınarak değil.
HÜLYA ÇAKICI
http://www.hthayat.com/blog/haber/1048302-ve-kader?
Yorumlar
Yorum Gönder