Ölüm Baş Ucunda
Padişahın biri oğlunu evlendireceği zaman falcı çağırır ve falıma bak der. Falcı falına bakar ama padişaha korkudan cevap veremez. Padişah allem eder kullem eder falcıdan cevap vermesini ister. Falcı yine korkarak, padişahım düğün günü oğlunuz ölecek der. Padişah kızar, sinirlenir benim oğlum ölemez ben izin vermem der. Düğün gecesi gelini ve oğluyla beraber onları odasına gönderirken kapısına ve onun odasının etrafına yüz tane asker dizer. Sabah olur gelin kapıdan gelinliği kan revan içinde çıkar. Padişah koşarak gelinin yanına gelir. İçeri girer ve oğlunun parçalanmış ölüsünü görür. Gelinine ne oldu burada der. Gelin bende ne olduğunu anlamadım birden canavara döndüm oğlunuzu parçaladım der. Yani ne olursa olsun kimse ölümün önüne geçemez ve ölüm önlenemez.
Ölmek ile yaşam, olmak ile doğmak arasındaki ince çizgi. Hayat sonunu bildiğin bir film gibi, sonunu değiştiremezsin ama filmi nasıl izleyeceğimiz bize kalmış. Mutlaka öleceğiz ama hayatı nasıl yaşayacağımız elimizde. Yıllarca yaşayan birisine ne anladın dünyadan diye sorulduğunda, bir kapısından girilip bir kapısından çıkılan bir han gibi cevabı alınmış. Yani geldik gideceğiz. Hayatın bilineninden, bilinmezine yolculuk kaçınılmaz. Yaşayan yok olacaktır. Bir eser bırakmadıysan bırakanlara yardım et ki bir damla gibi akıp gitme adın kalsın. Zaman çok iyi bir öğretmendir ancak eninde sonunda tüm öğrencilerini öldürür. Yaşarken nasıl olunmalı, ölüme giden yol nasıl yürünmeli. Yaşam ölüme giden yol değil de ne ki? Bizim inancımıza göre ölüm yok oluş değildir. Başka bir boyutta hayat devam eder. O yüzden kim olduğumuzu unutmadan ve insanlara o şekilde davranmak gerek.
Dün çimen benim ayaklarımın altındaydı, bugün üstümde bitiyor. Görüyor musun? Toprak günahlardan başka her şeyi örtüyor. Bu farkındalık ve bilince sahip olmak büyük erdem gerektiriyor olsa da büyük maratonların bile bir küçük adımla başladığını hatırlayabiliriz. Büyük bir ölüm ve büyük bir kıyametten önce küçük ölümler (hatalar) yaşayabiliriz. Kendi küçük halkalarımızı kırarak zincirin bütününden, esaretten vs. kurtulmaya niyet edebiliriz. Tıpkı Karıncanın Hz. İbrahim için yakılan ateşi söndürmeye su taşıması gibi. En azından safımız belli olur. Ne zaman vazgeçtik ki umut etmekten içsel ölümümüz başlar.
HÜLYA ÇAKICI
Yorumlar
Yorum Gönder