Tartmak, Kıyaslamak Ve Düşünmek İçin Oku!
Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!"
Francis Bacon
Okumak bizim toplumumuza uzak bir durum. Bizim milletimiz okumak yerine okuyanların kendilerine aktardığı kadarı ile yetinen ve buna razı olan bir yapıya sahip. Dolayısı ile güdülmeyi baştan kabul etmiş olan bir topluma oku demenin pek bir anlam ifade etmeyeceğini de okuyan kesimin artık kabul etmesi gerekiyor. Geleneklerimizdeki okuma aslında karşılıklı yapılan bir eylemdir. Şarkı, türkü okumak, canın okumak, meydan okumak gibi eylemler de bile genel kabul gören YAZILMIŞ OLAN bir şeyi kendi KENDİNE OKUMAK algısının aksine hep karşıda biri var ve münazara içeriyor.
Türkiye 65 ülke arasında, 44. Olabildi. Fen, matematik ve OKUDUĞUNU ANLAYABİLME açısından. Sanırım bu istatistik her şeyi anlatıyor. Başka söze gerek var mı?
Bu biraz da, insanların okumaya ve hayal kurmaya üşenmesinden. Kolay tüketmek her yerde. Hazır bilgiler sunulurken, insanlar NLP teknikleri ile ayrılıyorlar. Görsel, işitsel, dokunsal vs. Görsellikle duygusunu pekiştiriyor. Amaç daha çok dikkat çekmek olabilir, daha çok anlaşılmak olabilir, bu yolla daha çok 'farkındalık üretmek' olabilir. Başka başka yollar, hepsi aynı yere çıkıyor, anlatmak ve anlaşılmak.
Çözüm üretebilmek için sorunu doğru tanımlamak gerekiyor. Bir görüşe göre bilgiye kolay ulaşılabildiği için aydınlananların sayısı hızla artmakta. Aynı görüşe göre toplumların da 100 hatta 50 yıl öncesine göre ciddi gelişmişlik farkları var. Özgürlükler, ilişkiler, güvenceler, kültürel gelişim önceki yıllara kıyasla çok ileri seviyede.
Görmek ile bakmak arasındaki fark gibi, okuyan ve anlayan ayırımı yapıldığında suskun kalanların okuduğunu düşünenler olacaktır. Her insan kendi genetik mirasını aktarmak istediği gibi, zihinsel mirasını da aktarmak ister. Öğrendiklerini aktarmak ve ileridekilere bırakmak. Bilgi çoğaldıkça, bilgi kirliliği de olacaktır. Daha iyi bilenlere de düşen görev bunu önlemeye çalışmaktır.
Farkındalık beraberinde farklılığı da getirir. Hem kendimiz hem de çevremiz için dikkat odağını değiştirir. Bu itekleyici bir güçtür. Çünkü hem bireysel hem toplumsal gelişim ilk önce farkındalıkla başlar. İşin içine çıkar çatışmaları girdiğinde farkındalık hiç istenmez. Gürültü içinde dikkat çekmeye çalışmak ve farkındalık yaratmaya çalışmak zor bir iştir. Ama kişiyi kişi yapar ve diğerlerinden ayırır. Bu nedenle oldukça değerlidir. Bilgi önemlidir ancak entelektüel olma çabası bazen bir savunma mekanizmasına dönüşür. Halbuki hayat çok büyük ölçü de yaşanılıp her yönüyle tecrübe edilerek öğrenilen bir olgudur. Kişisel gelişim büyük ölçü de yaşamın içinde bizzat yer alarak elde edilir.
İnsan kendi üstüne kurdeleden fiyonk bağlayacağına kendi olmayı becerecek kadar kendiyle barıştığı zaman sorun azalacaktır. O zaman kendisine de oyun oynayan aklından destek alacağından daha selim hale gelecektir.
HÜLYA ÇAKICI
Yorumlar
Yorum Gönder