Kayıtlar

Olimpiyat Oyunlarının Temeli...

Resim
Olimpiyat oyunlarının temeli Anatanrıça döneminde yani anaerkil dönemde tanrıçanın aynı zamanda rahibeleri olan kraliçelerin yıl boyunca beraber olacağı eşlikçi erkeklerin seçimidir. İkiz tabir edilen ve tanis denen bu krallar uyuyan ve kısalan günler için seçilir ve süre sonunda anatanrıçaya kurban edilirdi. En önemli kurban en uzun gece 21 Aralıka denk gelen 13. ayın 13. gününe denk gelen dolunayda olurdu. Eşlikçi erkeğin penisi kesilir ve kanı İle beraber bereket için deniz, nehir yada tarlalara atılırdı. Bu kurban olmazsa güneşin yeniden doğmayacağı düşünülürdü.  Peloponnes yani Mora yarımadası anatanrıça kültünün beşiği idi. Ancak Anadolu'da anatantıçaları İle meşhurdu. Kübaba da denilen Kibele'nin kutsal ağacı çam olup hadım edilen rahiplerin kesilen erkeklik organları ve yumurtalıkları ile süslenirdi. Ancak zamanla seçilmiş krallar ölmek istemedi ve kısa süre 100 ay aylık 8 yıla tekabül eden uzun yılla değiştirildi. Bunda 7 gün, 4 hafta, 28 gün, 13 aylık ay takvi

Beynin Sahibini Bulmadan Çözemeyiz...

Resim
Her gül yaşamla buluşunca kokusunda bütünleşir. Bazı Güller ise bereketsiz topraklar da kirli sularla gelişirse güneşten çok karanlık köşelere terk edilirse dikenlerinden ibaret olmaya mahkum olurlar. Sonrasında Güneşin altında hak edilmemiş yerdeymiş gibi düşünülür. Kimse kötülüğe hizmet için dünyaya gözlerini açmaz ruhunu kirleten etmenler olur. Bakışını nereye çevirirse görüşü o olur, nasıl düşünürse karşılığında onu görür. İçleri kin, öfke, nefret, dışları tebesüm, sevgi, dostluk kokan insanların arasında yaşıyorsak kimseden de beklentiniz olmaz. Ve hiç birimiz daha olgunlaşamadık. İlla ki şaşırıyoruz / şaşırtıyorlar. Beklentilerden kurtulup anda yaşamayı öğrendikten sonra hayat çok daha rahat. Yaşananları sadece deneyim olarak görmeye başlayınca olumlu olumsuz, iyi kötü demeden kabulleniyor insan ve mutsuz olmak için neden kalmıyor. Hiç bir mutluluk sürekli değil, sürekli olan değişim ve ona ayak uydurabilmek. En büyük mutluluk mutsuzluğun kaynağını yok etmek. Hiç bir başarı

O elindeki her şeyi verdi, ben ise elimdekinin bir kısmını!

Resim
Hz. Ali'nin ağabeyi Cafer Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak bir günde bir kabilenin hurmalığına inmişti. Abdullah burada dinlenirken hurmalıkta çalışan köleye yemek vakti 3 parça ekmek geldiğini gördü. Adam ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi. Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi. Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı. Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü. Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi. Kalkıp yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah yaklaşıp sordu: – Ey köle bugünkü yiyeceğin ne kadardı? Köle sıkılarak cevap verdi. – İşte bu 3 parça ekmek. – O halde neden kendine hiç ayırmadın? – Baktım ki hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim. – Peki, sen ne yiyeceksin şimdi? – Oruç tutacağım.  Bunun üzerine Abdullah Cafer köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu. Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köley

Bilgi kanıta, inanç korkuya dayalıdır!

Resim
Bilimi ve bilgiyi çocuklara sadece teorik olarak anlatılırsa kısıtlı öğrenilmiş olur. Bir çok şey pratik yaparak veya deneylerle daha rahat anlayarak öğrenilebilir. Heveslendirerek okumaya teşvik edecek öğretmenlere ihtiyacımız var. Bilgi araştırma, inceleme, tartışma, deneyler ve gözlem sonucu oluşur. İnanç ise farklıdır, buyruk niteliğinde, ayrıca kutsaldır. Onun için tartışamazsın, farklı yorumlayamazsın. Yani etkisi ve gücü biraz da bilinmezliğinde saklıdır. Bilmek bizi bir yere taşır ama bildiklerimiz bir müddet sonra bize yük olur. Tek bir şey biliriz o da hiçbir şey bilmediğimizi noktasına ulaşınca yada bildiklerimizi sandıklarımızın aslında öyle olmadıklarının farkına varınca hayret sonucu aşk ile bilmemek okyanusunda haz içinde şenden şene var olmanın huzurunu yaşarız. İnançlarımızın yıkılacağından korkup zaman zaman bilgiden kaçtığımız da olur. Aslında bilgi ile inanç asla çarpışmaz. Birbirinin alternatifi de değildirler. Bir şeyi bilmek için önce inanmak gerekir. İna

Öğrenmek ve Öğretmek

Resim
En iyi öğrenme yolu öğretmektir diye bir laf vardır ve çok doğrudur, birde anlamayanlara anlatabiliyorsan kesinlikle iyi öğrenmişsindir. Öğrenme yaparak, yaşayarak ve mümkün olduğunca çok duyu organı ile gerçekleşir. Bir şeyin hikayesi varsa ve o hikaye bir yere dokunuyorsa onu unutmazsınız. Kapitalist alemler buna uyanmış özellikle pazarlamacılarda hikaye anlatımı eğitimleri almış başını gidiyor. Yaşayarak ve tekrarlayarak öğrenmekte etkilidir. Karşınızdakine anlatarak aktaramadığınız bilgiyi öğrenmemişsiniz demektir. Eğitimin güzel bir yanı da, işini bilene bol vakit sağlamasıdır. İşini bilmeyeni ise tembelliğe alıştırır. Bilimsel bilgi dediğimiz şey akıl, deney ve gözleme dayalı objektif, sistematik ve tutarlı bilgidir. Bilimsel bilginin amacını "okunur olmak" veya "toplumsal sorunlara çözüm üretmek" olarak yorumlamamak gerekir. Bir nesneye bilmek için bilmek anlayışıyla yönelinmesinden daha doğal ne olabilir. Bilimsel makale sayısı ve okunurluğu değil önem

Bir Kelebeğin Dersi

Resim
Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi. Bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi. Ardından sanki ilerlemek için çaba harcamaktan vazgeçmiş gibi geldi ona. Sanki elinden gelen her şeyi yapmış ve artık yapabileceği bir şey kalmamış gibiydi. Böylece adam kelebeğe yardım etmeye karar verdi. Eline küçük bir makas alıp kozadaki deliği büyütmeye başladı. Bunun üzerine kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük, kanatları buruş buruştu. Adam izlemeye devam etti. Çünkü her an kelebeğin kanatlarının açılıp genişleyeceğini ve bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu. Ama bunlardan hiç biri olmadı. Kelebek hayatının geri kalanını kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi. Ne kadar denese de asla uçamadı. Adamın iyi niyeti ve yardım severliği ile anlayamadığı şey, kozanın kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten çıkmak için göstermesi gereken çabanın, Al

Doğru insan mı?

Resim
Bir uçak yolculuğunda yan koltukta oturan bir adamın alyansını sağ elinin işaret parmağına taktığını fark eden kişi adama alyansınızı yanlış elinize takmışsınız der. Adamın cevabı yanlış kadınla evlendim de ondan. Peki ya bu adam doğru adam mı? Yani kadın doğru adamla mı evlenmiş? Yanlış seçilmiş bir insana doğru insanmış gibi davranırsanız sonuçta doğru insanla evlenmiş olmaz mısınız? Doğru seçilmiş bir insanla evlendiğiniz halde yanlış davranıyorsanız yanlış bir evlilik yapmışsınız demektir. Doğru insan olmak, doğru insanla evlenmekten çok daha fazlasıdır. Herkes doğru insanı buImak ister yanıImamak için, oysa kimse uğraşmaz doğru insan oImak için. (Sigmund Freud) Herkes karşısındakini kendisi gibi görürmüş. Demek ki bakmasını bilmek, mükemmeli aramak yerine mükemmeli yaratmak ve doğru kararlar verebilmek gerekir. Doğru kararlar ise yargılama ve sorgulama ile elde edilen fikirlerle doğar. Önce kendimizden başlamalıyız. Çünkü egosuna yenik düşen insan, kendisine dört dörtlük b