Kayıtlar

BÜYÜ

Resim
Büyük İskender İran seferine giderken dağlar arasında yeşilin ve suyun bol olduğu bir yerde durur. Komutanlarından Badlis'e buraya öyle bir kale yapacaksın ki, asla kimse alamayacak der. Ordularıyla devam eder. Badlis kaleyi inşa etmeye koyulur. İran seferi çok uzun zaman alır. Döndüğünde kalenin bittiğini ve kendisini karşılayacaklarını sanır. Fakat kaledekiler İskender'e kapıları açmazlar, hatta kafa tutarlar. Kale uzun zaman muhasara edilir fakat teslim almak mümkün olmaz. Tam toparlanıp gidecekken kapılar açılır. Badlis gelir imparatoruna ''İşte öyle bir kale inşa ettim ki, Büyük İskender olarak siz bile alamadınız' der. Bağışlanır, taltif edilir ve buraya 'Badlis' adı verilir. Zamanla isim Bitlis olarak kullanılmaya başlar. Evliya Çelebi seyahatnamesinde de aşağı yukarı bu şekildedir. Şimdiki hikayemiz ise daha farklı; Kalenin güneye bakan yüzünde yan yana duvara monte edilmiş dikdörtgen şeklinde iki taş yer almaktadır. Bu taşlardan biri maviye ça

ARGO KELİMELER VE ANLAMLARI

Resim
Aç, parasız:ABAZAN-KOKOZ-ZİL Adam, erkek:LAVUK Adı birden anımsanamayan önemsiz bir şeyi belirtmede kullanılan söz:ZAMAZİNGO Adi, fena, sevimsiz:MADARA Ağız:GAGA Ahiret:TAHTALIKÖY Ahlaksız kimse:KAYARTO Aklı ermeyen vatandaş:DENYO Aklına eseni yapan:ZIRZOP Aktarma, yükleme:KAMANÇO Alay etme, eğlenme:Tİ-MAYTAP-GIR Alay:SARAKA Aldatarak parasını çekmek:SAĞMAK Aldatma, hile:MADİK Aldırış etmemek, ciddiye almamak:KEŞLEMEK Alkış:FURİ Alman markı:ÇEYREK Altın lira:SARIKIZ-OSKİ Amerikan doları:TAM Anlayışsız, sersem:DÜMBELEK Anne, baba ya da her ikisi:MORUK Anne:KOCAKARI Aptal, budala, sersem:KEŞ-GEBEŞ-PİLAKİ-KAŞALOT-KAŞKAVAL-DALLAMA-KAŞKARİKO-DENYO-ŞABAN-KES Aralık yer:KUZULUK Arkadaşa seslenme şekli:MORUK Arkadaşım, canım, azizim:İMANIM Asker selamına benzer şekilde selam vermek:PATA Asteğmen:ASTEK Aşırmak, iç etmek, çalmak:KAPAROZLAMAK Aşk ilişkisi, sevişme:AGANİGİ Avanak:ENAYİ-KERİZ Ayakyolu:KENEF Aynı devreden asker:TERTİP Aynı döviz için, serbest piyasa değeriyle, resmi değer arasın

Hangi burç en kötü?

Resim
Hangi burç en kötü? FBI seri katillerin ve psikopat eğilimli suçluların doğum tarihlerini yayınladı. Hangi burcun hangi suçlara daha meyilli olduğuna dair istatistikler ortaya çıktı. 1.Yengeç Listemizin birincisi, manyakların bayrak taşıyanı ise şaşırtıcı bir şekilde Yengeç! Genelde kıskançlık kaynaklı cinayetler işledikleri belirtiliyor. Değişken ruh halleri ile ellerinden sürekli bir kaza çıkıyor demek ki... Ne demişler, yavaş atın tekmesi pek olurmuş! Tüm burçların barış içinde yaşadığı bir dünya diliyoruz. 2. Akrep Akrep en tehlikeli 2. burç! Pek çok seri katil Kasım ayında doğduğu için büyük bir çoğunluğu Yay iken, geri kalanlar da Akrep... Genelde sadistçe cinayetler işledikleri kayıtlara geçmiş 3. Yay Yay, yakıp yıkan öfkesiyle 3. sıraya yerleşiyor! İşledikleri cinayetler ve suçlar öyle küçük çaplı ve bireysel de olmuyor bunların. Mesela Ted Bundy, Pablo Escobar, Stalin... Hepsi Yay burcu! Büyük suçlar işliyor, topluca öldürüyor, kendisini "lider" ilan ediyor

Aslında Dünya Tanyalar sayesinde dönüyor!

Resim
VE TANYA SALLANDI İPİN UCUNDA.. 1942 yılının Ocak ayıydı.. Bu günler.. Moskova buz kesmişti.. Öyle soğuk bir yel esiyordu ki, Ölüm bile üşüyordu.. Moskova yakınlarında bir cenaze töreni.. Gömülen 18 yaşında bir genç kız.. Sessiz sedasız... Gencecik bedeninin üstü buzlu toprakla örtülüyordu.. Mezarın başındaki tahtada şunlar yazıyordu.. Zoya Kosmodemyanskaya.. Doğum 1923 Ölüm 1941.. Kimdi bu Zoya Kosmodemyanskaya? Niye ölmüştü? Zoya, “yaşam” demekti.. 1923 doğumluydu.. Rusya'da eğitimli bir ailenin kızıydı.. Babası kütüphaneci, annesi öğretmendi.. Kitaplarla büyümüştü.. Daha 15'nde Puşkin'i, Tolstoy'u, Cervantes'i, Goethe'yi, Shakespeari'yi okumuş, Beet­hoven ve Çaykovs­ki dinlemişti.. 16'sında Sovyetler Birliği Komünist Parti gençlik örgütü “Kom­so­mo­l”a katılmıştı... 1941 yılının Haziran ayıydı.. Nazi Almanyası Rusya'ya saldırmıştı.. Hergün yeni bir yer işgal ediliyordu.. Zoya 18'ine yeni basmıştı, gönüllü olarak askere yazılmıştı.. Ann

İşe Almak İçin Tuğla Testi

Resim
Bir odaya 100 kadar tuğlayı belli bir şekilde dizili olarak bırakın. Daha sonra odaya 2 veya 3 aday gönderin ve kapıyı kapatın. Onları kendi hallerinde bırakın ve 2 saat sonra odaya giderek durumu analiz edin. Eğer, 1. Tuğlaları sayıyorlarsa Muhasebe bölümüne. 2. Tuğlaları saymışlar ama tekrardan sayıyorlarsa Denetçiler bölümüne. 3. Tuğlaları odanın her yanına saçmışlarsa Mühendislik bölümüne. 4. Tuğlaları garip bir düzende sıralamışlarsa Planlama bölümüne. 5. Tuğlaları birbirlerine atıyorlarsa Operasyonlar bölümüne. 6. Uyuyorlarsa Güvenlik bölümüne. 7. Tuğlaları parçalara ayırmışlarsa Bilgi teknolojileri bölümüne. 8. Boş boş oturuyorlarsa, insan kaynaklar ı bölümüne. 9. Bir çok farklı kombinasyon denediklerini söylüyorlar, ama bir tuğlayı bile yerinden kıpırdatmamışlarsa Satış bölümüne. 10. Odada değillerse Pazarlama bölümüne. 11. Camdan boş boş dışarı bakıyorlarsa Stratejik planlama bölümüne. Ve son olarak, 12. Birbirlerine bir şeyler anlatıyorlarsa ve tek tuğla bile yerinden oy

Üç Maymunun Hikayesi

Resim
Biri gözlerini, biri kulaklarını, diğeri de ağzını elleriyle kapamış üç maymun figürü ile her yerde karşılaşıyoruz. 'Üç maymunu oynamak' deyimi kişinin olaylara karışmak istememesi anlamında kullanılıyor. Japon kökenli bu figürdeki maymunların isimleri, Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru, Japonca'da sırasıyla (şeytanı) görmemek, işitmemek ve konuşmamak anlamına geliyor. Aslında bu isimlerde Japonca'daki bir kelime oyunu vardır. Japonca 'saru' hem maymun anlamına gelen bir isim hem de arkasından geldiği kelimeye olumsuz anlam veren bir ek. Farklı anlamlarına rağmen aynı şekilde telaffuz ediliyorlar ve bir kelime ile birleştiklerinde 'sasu', 'zasu'ya dönüşüyor. Yani Mizaru hem gören maymun hem de görmemek anlamına geliyor. Üç maymunun kökeni hakkında çeşitli hikayeler var ama ilk olarak on yedinci yüzyılda Japonya'da, Nikku'da, ülkedeki iç savaşı bitirmekle ünlü soğun (baş kumandan) Tokugawa'nın anısına 1636 yılında yapılan anıtın ön t

Sen hangisisin?

Resim
Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikayet eden; Her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı. Hayat ona göre çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına. Genç kızın bu yakınmaları karşısında mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermek istedi. Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu. Daha sonra kızına tek kelime etmeden beklemeye başladı. Kızı da hiçbir şey anlamadığı bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı. Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra baba cezvelerin altındaki ateşi kapattı. Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden