Kayıtlar

İslâm'ın ve diğer dinlerin doğduğu yer

Resim
İnsanları din ile aldatanların iki ortak yönü vardır: 1) İktidar da bulunan güce yalakalık yapmak. 2) Din tüccarlığı yoluyla büyük çıkarlar elde etmek. Hz. Muhammed'in hayatı egemen güce karşı verdiği mücadele ve bunun sonucunda ambargolarla gelen yoksulluk, sıkıntı, acılarla geçti. Oysa en başta bu hareketi durdurması karşısında Mekke'nin makam sahipleri tarafından kendisine en güzel kadınlar, mevkiler, mal-mülk teklif edilmiş, buna rağmen bu davadan dönmeyeceğini söyleyerek reddetmiştir. Bu din tüccarı veya uydurmacı birinin yapacağı şeyin tam tersidir. Namaz kılarsa, hacca giderse, umreye giderse, toplum olarak o kişinin tam Müslüman olduğu ve yanlış yapmaz hissimiz var. Onlar da istedikleri her şeyi yapıyorlar, dinimizi çürütüyorlar, ahlak kayboluyor, ilim-bilim yok oluyor vs. Genel olarak baktığımız da hangi İslam ülkesinde Adalet var? Hangisinde düzgün bir yaşam var? Bir insan gece gündüz namaz kılsa ve bunu ömür boyu sürdürse ve yine ömür boyu oruç tutsa, yediği

Picasso ve Mavi Rengi

Resim
Toplumların tarihlerinde algılama ve algı değişimleri incelendiğinde, Homeros'un İlyada ve Odiseai destanlarının hiçbir yerinde MAVİ rengi yer almıyor, deniz ve gökyüzü hiçbir zaman MAVİ değilmiş. Arkaik dünyada MAVİ rengi yok ve böyle bir renge isim verilmemiş. İsmi olmayan şeyin cismi de olamayacağına göre, Arkaik Helen algılamasında MAVİ diye bir renk yok. Örneğin İlyada ve Odiseia'da açık deniz şarap renginde veya menekşe renginde. Dalgalar kızıl veya siyah. Kıyılar beyaz köpüklü veya gri. Yani her algı gibi renk algısının da tarihi var. İlk mavilik Arkaik Dönemin sonunda bir şiir de, "derin ve karanlık bir mavi" olarak ortaya konuyor. İnsan gözlerinin görüşünün iyileşmesi, daha fazla detay fark edebilmesiyle ilgili olabilir mi? Deniz suyu renksizdir. Dalgaların halinden ve gökyüzünden rengini alır, denize mavi deyip çıkmak hatalı. Siyahtan, beyaza kadar gider rengi, gri olur, kırmızı da olabilir yani Mitolojiyi yazan yazarlar doğru ifade etmişler. Mavi renk

Demir ve Bronz

Resim
Demir Bronz Çağında bilinen ve kolayca ulaşılabilen bir metaldi. Bronz Çağının sonunda ticaret yolları çökünce bronz bulmak zorlaşmış, bu da zaten etrafta bolca bulunan demirin kullanımına yol açmıştı. Bu dönemde (MÖ 1800) demir bronzdan daha ucuz ve yaygın kullanılan bir metal değil. Ordular için demir kullanımı Bronz Çağından sonra başlıyor. Rodos Heykeli yapılırken o kadar çok bronz kullanılmış ki rezervler açısından ciddi bir krize yol açmış. Demir de, bronz da Bronz Çağında biliniyor ve kullanılıyordu, ama genel de bronz tercih ediliyordu demirin daha sağlam oluşuna rağmen. Bunun nedeni, demirin yapısının henüz yeterince bilinmemesi, bronzun daha doğrusu onu oluşturan bakır ve kalayın çıkartılmasının daha kolay olması ve bronzun yakılacak bir ateşte rahatça eritilebilmesi. Buna karşılık demiri eritmek için özel fırın gerekiyor. O yüzden Demir Çağı çok daha sonra başlamıştır. Bronz Çağının bitişinden sonra bölge de bulunmayan kalayın ithali neredeyse durma noktasına gelmiş ve

İnsanoğlu insan olmakta zorlanıyor!

Resim
Yerinde kullanılan zeka, yeterli eğitim, sezgi gücü ve vicdan bir araya gelirse ne nankör olunur, ne cahil kalınır. Yıllar huyları değiştiriyor mu? Yoksa kötü ve kıskançlıkla biriktirdikleri duyguları ince noktalara vurarak yaşlılıklarında o kadarcık bir huzurumu kendilerine armağan ediyorlar. Yani yıllar insanların geçmiş hırslarını yüzeye mi çıkarıyor kimbilir. Belki de bazı insanlar hep kötülerdi de biz görmek istemediğimiz için görmemiş olabiliriz veya değişen koşulları onları değişmeye zorladı. Ama insanlar tanıdığınızdan çok farklı davranış sergilediğinde yumruk yemiş boksör gibi oluyorsunuz ve bir daha gardınızı asla indiremiyorsunuz. Sadece susarak noktayı koyuyorsunuz. Ben kendimden özür diliyorum ama sonra unutup tekrar aynı hatayı yapıyorum. Sonra yine özür diliyorum. Yüz kere dibe vurdum. Yüzbir kere yukarı çıktım. İnsanlığımdan, iyi niyetimden, güven duygumdan vazgeçmedim. Bunlar insanı insan yapan özellikler. Asil insanlar asaletleri ve edepleri yüzünden yalnız. Kon

Seni sonsuza dek seveceğim...

Resim
Ne olursa olsun seni sonsuza dek hep seveceğim. Bu çok güzel bir cümle. Sonsuzluk. Sonsuz muyuz ki sonsuz sevdalar istiyoruz? Tabi ki değil. Sonsuzluğa inandıracak sevgiler istiyoruz belki. Bu garanti demek değil. Karşılıklı güven, özveri, hoşgörü, sevgi ortamında sevginin sonsuz olduğu hissedilir, hissettirilir. Kaybetme duygusu, endişesiyle, yani karşılıklı güvenin olmadığı birliktelik olur mu? Veya ne kadar sağlıklı olur? Önce güven, sadakat, sevgi zaten aşkı getirir. Yani sonsuz aşka inandıracak insanla birlikte yola çıkılmalı. İnsanlar iyi günde, kötü günde,hastalıkta ve sağlıkta bir birliktelik için söz isterler ve bu söz ne kadar içtense beraberlikler de o kadar uzun ve sonsuz olur. Ne olacağını bilmediğiniz geleceğin sözü niye verilir ki, yaşadık gördük. Zaman geliyor kendimizi bile terk ediyorken, kim kimin yanında ömür boyu kalabilir ki? Mutlu olmadığı yerde kimse durmaz. Sevgiden önce saygı, partnerinin önce kendisine saygısı olması lazım, kendine saygısı olan herkese

Beyinler Kiraya Verilmiş!

Resim
Hintli bir grup üniversite öğrencisi bir ağacın dibine dua etmek ve dilek dilemek için bir takım şeyler bırakırlar. Yoldan gelen geçenin tepkisini ölçmek için gizlenip kameraya alırlar. Gelen geçen kutsal bir şey var sanıp dua eder, para bırakır. Gençler hem şaşırır, hem de durum karşısında epeyce gülerler. Bizim durumda bundan farklı değil. Ülkede bilimsel gelişmelere karşı duran, siyasileştiren, farklı görüştekilerin verimli işlerini hazmedemeyen, sığ düşünceler, inanç ve izlenimlerle yaşayan yığınlar var. Düşünen, sorgulayan, araştıran her zaman bilimsellikten yana duran bir nesil yerine, imam hatip kafasından ayrılmayan bir nesil istendiği için normal. Millet hep sürünsün, hep aşağılansın, huzur yüzü görmesin, işsizlikten, hırsızlıktan, yoksulluktan şikayetçi olmasın, güdülmeyi istesin ve sonuç kendi düşen ağlamaz. Bu coğrafya böyle. İran gibi bir örnek var. Beğenmiyorsan git dersiniz çünkü çok kolay bunu demek, düzelme yoluna gitmek zor. Çıkarcı gücün egemen olduğu toplumda

Bhopal felaketi!

Resim
Kıyametin kopmasını boşuna beklemeyin, zaten her gün kopuyor. Ülkeler ülkeleri sömürmese ülkeler vatandaşlarını, vatandaşlar da vatandaşlarını sömürür. Adaletin dağıtımı sorunluysa o yerde adaleti kimse anlamamış sadece sözlükte görmüştür. Adaletin olmadığı yerde kuvvetliler kendi kurallarını dayatırlar. 3 Aralık 1984 günü, ABD kökenli Union Carbide firmasının Hindistan’da Bhopal’de kurduğu böcek ilacı üreten fabrikadan yanlışlıkla 40 ton metil isosiyanat gazını dışarı atması 18.000 kişinin ölümüne, 150.000’den fazla insanın zehirlenmesine neden oldu. Çevresel etkileri Çernobil faciasından bile korkunç olan bu kaza sonrasında, Bhopal eyaleti doğal afet bölgesi ilan edildi. Greenpeace’in bölgede kazadan 20 yıl sonra, 2004 yılında yaptığı ölçümlerde, toprakta normalin 6 milyon katı toksik madde bulundu. İnsanların kendilerine ait hür iradeleri ve fikirleri olmayınca, yönetenleri ne derse bir o tarafa bir bu tarafa savrulur. Köle gibi kullanılırlar. İnsanlar dünyanın en tehlikeli