Kayıtlar

Seviyorsan sarıl sımsıkı...

Resim
‪ Hayatımızdaki şeyleri ciddiye almayı bıraktığımızda daha az yorulduğumuzu ve daha mutlu olduğumuzu fark ederiz. Hiçbir şeyi hele sevgiyi ve aşkı kalıp içine sokamayız. Gözlerinin içini güldüren varsa bırakma çünkü onlar gerekirse gözlerindeki yaşada çare olurlar. İnsan sevmeyi bilmediğinden değil, sevgisine layık biri olmadığından yalnızdır bazen. Bazı insanlar duygulara ve düşüncelere dokunmak için doğmuştur, her dinlediğimizde bir şeyler öğrendiğimiz yaşama karşı duruşu ve heyecanı ilham verici olan kişilerdir bunlar. Gez ama söyleme. Gerçek bir aşk hikayesi yaşa ama söyleme. Mutlu ol ama söyleme. İnsanlar güzel olan herşeyi mahveder. Durma, arkana dönüp bakma. Dış etkenleri hiç takma. O zaman hedef tamamdır. Yaşam bizler için. Gök varsa yer de var. O yollar güzeldir bizim olduğu için. Yorulmadan, yılmadan yürümek için. Göğsüme süngü gibi saplantılı bir misafirlik ediyor özlemek. Özlemek diyorum. Sen benim yaralarımın dikişisin. Gecelerden intikam alırcasına uyum

Ve işte yaşamlar böyle şekillenir!

Resim
Adaletsiz ve çıkarcı bir ortamda yaşayıp, adaletli ve dürüst olmak zordur. Toplum ve sürü psikolojisinden kurtulmak bencil ve hayvani yönü aşmak ile akıl / vicdan bağlamında düşünmeye bağlıdır ama yine de yanlış yaşam da doğru olunabilir. Hayata verdiğiniz yön şeklinde yaşarsınız. Hayatının yanlışını da, doğrusunu da insanın kendisi belirler, belirlemeli. Doğru yaşamak yanlış hayatı yok eder yeter ki doğrudan ayrılınmasın. İnsanlar bulundukları ortama göre yaşantılarını şekillendirir. Eskiler nefes de kudrete bağlıdır derler. Dünyadaki yaşantımızın düzenli ve huzurlu olması % 99 maddiyata bağlı. Maddi durumu ve yaşadığı ortam kişinin geleceğine etki eder. Gördünüz mü hiç zengin olup kenar mahalle de yaşayan. Ve işte yaşamlar böyle şekillenir. Kimsenin siyasi duruşuna bir tavrım olmaksızın; Özgürlük, eşitlik, dayanışma, emeğin üstünlüğü, gelişmenin bütünlüğü ve halkın kendini yönetmesidir. Maalesef artık milli bir kavganın içindeyiz, bu olmak yada olmamak kavgasıdır. Milli haysiye

Dedikodu

Resim
Bir kadın komşularından birisi hakkında bir dedikoduyu yayıp duruyordu. Bir kaç gün içinde bütün köy dedikoduyu duydu. Dedikodunun kurbanı derinden yaralandı ve incindi. Dedikoducu kadın daha sonra yaptığından pişman oldu ve çok üzüldü. Hatasını nasıl tamir edebileceğini sormak için bilgeye gitti. "Pazara git." dedi bilge. "Bir tavuk al ve onu kestir. Eve dönerken tüylerini yol ve yol boyunca yere at." Nasihatin garipliğine şaşırsa da denileni yaptı kadın. Ertesi gün bilge bu defa şu tavsiye de bulundu: "Şimdi git ve dün attığın bütün o tüyleri topla ve bana getir." Kadın aynı yolu izledi ama umutsuzluk ve korku içinde gördü ki rüzgar bütün tüyleri uçurup götürmüştü. Saatler süren arayışın sonunda elinde sadece birkaç tüyle dönebildi. "Görüyorsun." dedi yaşlı bilge. "Onları yere atmak mümkün ama geri toplamak imkansız. Dedikodu da öyle. Dedikodu yapmak ne kadar kolaysa, dedikoduyla işlediğin hatayı telafi etmek de o kadar zord

Dibe Vurmadan Özgür Olamazsın

Resim
Hayatın iki kuralı var; Asla pes etmeyin. Daima birinci kuralı hatırlayın. Özgürlük birilerinin hediye ettiği bir şey değil, hayattan alman gereken en büyük haktır. Bedel ödemek gerekirse de ödenmelidir, bedelsiz bir şey yok zaten. Özgürlük başkalarıyla ilgili değildir, insanın fikrinde, seçimlerindedir. Sınırlamalar tüm bunlara müdahale etmeyle başlar. İnsan olarak özgürüz ama başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde bizim özgürlüğümüz biter. Bazen bağlanır, bazen bağlı kalırsın. Aşılacağını bildiğin sınırları bile zorlayamazsın. Yaşama tutunmak adına aşamadıklarımız bazen hayat bağı, bazen de ayak bağıdır. Aslında sınırlarımızı tamamen ve özgürce biz çizmiyoruz, çizemiyoruz, ya birileri tarafından çiziliyor, ya içinde yaşadığımız toplum, yada yanlış yapmaktan korkup kendimizin sınırladığı zihnimiz. Sınırlar başkasını dışarda bırakmaz sizi içeri hapseder. Sorgulamayan kişi, sorgulanan olarak yaşamını sürdürür. Kabullenmeyi biliyoruz ama sorgulamayı beceremiyoruz. Sınırları zorl

En büyük pişmanlığınız nedir?

Resim
Yıllarca evlerinde ölümü bekleyen hastalara bakan Avustralyalı hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra kitap yazmaya karar verdi. Hemşire Ware, hastalara “En büyük pişmanlığınız nedir?” diye sordu. Bronnie Ware yanıtlara kitabında yer verdi. 1. "Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirme cesaretim olsaydı." Ware’e göre insanlar, yaşamlarının sona erdiğinin farkına varıp geriye döndüklerinde düşledikleri şeylerin çok büyük bir kısmını gerçekleştirmediklerini görüyor ve pişman oluyor. 2. "Keşke bu kadar çok çalışmasaydım." Ware’e göre erkek hastaların büyük bir kısmı, işleri nedeniyle ailelerine ve dostlarına yeterince vakit ayıramadıkları için pişman oluyor. Ware, erkek hastaların büyük bir kısmının eğer bir şansları daha olsa dönüp çocuklarının kaçırdıkları anlarını yaşamak istediklerini gözlemledi. 3. "Keşke duygularımı dile getirmeye cesaretim olsaydı." Birçok insanın diğerleri ile ilişkilerini

Görecek günlerimiz var daha!

Resim
Bir kördüğüm ki, çözdükçe dolanıyor. Artık bir gelecek hayali kuramıyoruz, yarını yaşama hayali bile kuramazken. İnsanım diyebilmek için önce onura, omurgaya ve kişiliğe sahip olmak gerekir. Maalesef günümüz Türkiye'sinde her insanım diye salınan da bu değerler yok. IQ, ahlak, aile görgüsü, medeniyet, onur, şeref, gurur, saygı olmayanlardan bir şeyler beklemek anlamsız. Kural tanımaz, yasa tanımaz olundu, insanlardan da koyun olması beklendi ve beklentiler de gerçekleşiyor gerçekleşti. Tanrı bu ülkeye acısın ve korusun, millet çaresiz. O kadar alıştık ki kaosa, bir sonraki patlama nerede olacak diye düşünmeye başladık çok sıradan bir şeymiş gibi. Korkardık küçükken 'tecavüz' kelimesini cümle içinde kullanmaya. Korkardık gazetede 'şehit' haberi görmeye. Şimdi İzmir'de bir patlama oldu, Reina'yı unuttuk. Falanca bir yerde bir patlama olacak, İzmir unutulacak. Alışma, unutma desek de nafile. Albert Camus doğru söylemiş, 'umut kötülüklerin en beteri.&#

Haksızsam haklısın deyin

Resim
Biz beyin kullanmıyoruz () ihtiyacımız da yok. Çünkü bizim yerimize düşünenler, karar verenler ve uygulayanlar var. Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki çok özel konularımıza kadar yerimize karar veriyorlar daha ne isteyebiliriz? Baş aşağı yuvarlanıp gidiyoruz işte beyinmiş? O da ne ki? Hesap edemediklerimizin hesabını görecek bir merci var ve asla da ıskalamayacaktır. Vicdanlı kişiler genelde sapmalar yapar ama hakkın hukuku yok. Ne kadar batıyormuş görünse de hayat gemisi ilahi adalet onu korur. Konu Fetocular değil, fikrimce beyin göçü denilebilecek eğitime sahip değillerdi. Sorun, Türkiye'deki antidemokratik uygulamalar. Bugün ak dediğine yarın kara diyen bir yönetim, yasaların hiçe sayılması özgürce düşünmek yaşamak isteyenleri korkutuyor. Yıllarca insanları Ergenekon'dan yatırıp sonra ben yanıldım demekle olmuyor. Bu sebepledir ki eğitimli ve özgür yetişenler yazılı hukuk kurallarının esas alındığı sıkı sıkıya uygulandığı ülkeleri tercih ediyorlar. Bu da ülkemiz için b