Kayıtlar

Yaşlı Adam ve Beyaz Atı

Resim
Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu'nun zamanında geçer. Lao Tzu, bu öyküyü çok sever ve anlatırmış. Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler. İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş. ”Sadece at kayıp” deyin, çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez. Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler. Ara

EŞŞEĞİN GÖLGESİ

Resim
Demosten (MÖ 322) eski Atina Kent Devletinde yaşamış ünlü bir Siyasetçi ve büyük bir Hatiptir. Bir gün büyük bir Kalabalığa Ülkeyi İlgilendiren Önemli bir Mesele hakkında hitap etmeye çalışıyor, Ancak Halkın da Hiç İlgilenmediği Görülüyordu. Demosten bunu görünce konuyu değiştirerek şöyle söyledi; -  ''Bir Adam, evindeki eşyasını bir diğer Köye götürmesi için Eşek Kiraladı. Eşeğin Sahibi de birlikte gideceğini söyledi, Eşeğin İşi Bitince Hayvanı geri getirecekti. Öğle üzeri Yemek İçin Mola verildi. Güneş çok kızdırıyordu ve Eşeği Kiralayan, Hayvanın Gölgesine Uzanarak dinlenmek istiyordu. Eşeğin Sahibi ise; - ''Sen Sadece Eşeği Kiraladın, Gölgesini Değil. Eşeğin Gölgesinde Ben Dinleneceğim'' diyerek Eşeği Kiralayanı, Eşeğin Gölgesinden Kaldırmak İstedi. Eşeği Kiralayan; - ''Ben Eşeği her şeyiyle kiraladım. O nedenle Gölgesinde Dinlenmek de benim hakkımdır'' diyerek karşı çıktı... Demosten konuşmasının bu noktasında durdu ve Kürsüden

İran devrimi...

Resim
İran devriminden bir yıl önce İran'ın en ünlü eğlence merkezi Rex Sineması saldırıya uğrar. Yıl Ağustos 1978. O dönemin teröristleri aşırı dinci bir örgüt adı altında içeri girerek kapıyı kitler ve mekanı yakmaya başlar. Bu tarz olaylar artmıştır İran'da. O gün orada 470 kişi hayatını kaybeder. İnsanlar yaşanan kaostan korkup sosyalliği bırakır, ev toplanmaları artar, yollar-sokaklar boştur ve herkes sessizleşir, boyun eğer. Alkol satan mekanlar taşlanıp yağmalanır, başını kapatmayan kadınların kocaları dövülür ''neden kadınına sahip çıkmıyorsun diye. Hemen ardından İran - Irak savaşı başlar nedensiz yere, büyük abilere pazar lazımdır çünkü, silahlarını satarlar... Bir milyon masum/sivil insan hayatını kaybeder. Sekiz senelik savaş boyunca vatan, millet, toprak, kan, şehit diyerek ortalık kırılır. Sekiz senenin sonunda savaş biter ve halk uyanmaya başladığında sistem çoktan değişmiştir; aydınlar, iş adamları ortadan kaybolmuştur. Ortalıkta cirit atan, kökü belir

Akıl değer görmediği yerden göç eder...

Resim
Dünyayı yönetebilmek için algı yönetimini çok iyi bilmek, uygulamak ve aynı zamanda tarafınıza etkilerini azaltmak birinci derecede önemli diyebiliriz. Bugün hiçbir şey göründüğü gibi değil, olayların içeriğini iyi analiz etmemiz gerekiyor. O kadar çok teori dolaşıyor ki, aklın yerini hurafeler alınca böyle oluyor. Dünyanın bu hale gelmesinin en büyük nedeni; insan olmayı becerememekten kaynaklı, sanıldığından çok daha ilkel olması insanın. Ne zaman popülasyonu artsa kendini imha eden bir döngü de takılıp kalmış ve gelişmeyi reddetmeye programlanmış bir doğasının olması ve bunun bile farkına varamayacak kadar sorgulamaktan, doğduklarından beri önlerine koyulan kalıpların dışında düşünmekten aciz olması. İnsanları türlü kategorilere ayırıp sonra bu kategorilerin savaşmasını sağlayan zihniyetten, renginin siyah, beyaz, sarı vs. olmasının kendi elinde olmadığını anlayamayan insanlar. Ülkemiz de insanlar ile anlaşamadığın bir konuda tartışmaya gerek yok. Siyaset, iş v.s bir çok k

Ekip biçme meselesi!

Resim
Sorunlarınız zaten etrafınızdakilerin çoğunun umurunda olmaz üstüne üstlük sevindirir. Kimsenin yara izi bir başkasında sızlamaz o yüzden nasılsın sorusuna iyiyim sağol dışında cevap vermeye gerek yok. Bundan da ne kadar güven o kadar mutluluk formülü çıkıyor ki, yaşananlar düşünülünce bu sözün doğruluğu hissediliyor. Eksiksiz ve kusursuz bir hayatı isteyenler değil, bulundukları halden hoşnut olmasını bilenler mutlu olabilirler. Bu sırra erenler mutluluğa kavuşmak için ne işlerinin düzelmesini ne de zengin olmayı bekler. İçinde bulundukları şartları en iyi şekilde değerlendirerek mutlu olmasını bilirler. Gerçekleri idrak ederek yaşanılanlar evrensel duygular ve hislerdir. Kendi gerçeğini farkedip örnekler duymak, sadece bizim sorun yaşamadığımızı bilmek, neden ve sonuçları görmek, bunu bilincimiz doğru kabul ettiğinde buna inanırız, bununda gelecekteki yaşamımızı daha kaliteli hale getireceğine inanırsak değişim gerçekleşir. Dünden öğrendiğimizi bugün uygulayamıyorsak dünün bi

Heidi'nin ayağı niye çıplak?

Resim
Verdingkinder'lar! (Çıplak ayaklı çocuklar) Bu da dünyanın en özgür ve demokratik ülkesi olan İSVİÇRE'nin karanlık ve aşağılık tarihinden bir kesit! Çok sevilen yıllarca izlenen Heidi karakterinin gerçek hikayesi ve çıkış nedeni! Johanna Spyri'nin 53 yaşında yazdığı Heidi'nin ayakları ile ilgili bu sırrı ve İsviçre'nin karanlık yüzünü yazdı. Verdingkinder… Bu kelimeyi, “Sözleşmeli Çocuk” diye çevirsek de Türkçeye, kapsadığı karanlık ve acı öyküyü bilmeden anlamını açıklayamayız. Bu yazıda onlardan “çıplak ayaklı çocuklar” olarak söz edeceğiz. Karlı dağlarla çevrili yemyeşil çimenlerin üzerinde, sardunyalarla süslü ahşap çiftlik evlerini gösteren kartpostal resimlerinden tanırız İsviçre’yi. Alp’ler, peynir ve çikolatadan sonra İsviçre’nin simgelerinden biri sayılan Heidi’yi hatırlayın. Kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin yardımına koşan bu kız çocuğu, hep çıplak ayaklarıyla geçer öykülerin içinden. Onun büyükbabası olarak izlediğim

Şüphe tek gerçektir!

Resim
Sorular beraberinde ön yargılar getirir o yüzden biz insanlar tatmin olmayız. Bu fikre sahibim, şu görüşü doğru buluyorum demeden önce düşünün ve etrafınızı inceleyin. Hiçbirimiz doğruluğun temsilcisi değiliz ve fikirlerimiz mutlak doğru olmak zorunda değil. Hiçbir fikri sahiplenme, her fikir yanıltıcıdır. Fikirlerinde bu denli çok yanılan bir varlık için her fikirden şüphe duymak doğal bir davranış olmalıdır. Günümüze gelinceye kadar çeşitli kavramlara ve olgulara dair yüzlerce fikir, görüş ortaya konuldu. Kişiler bu görüşleri ortaya koyarken doğruluklarına inanıyor ve güveniyorlardı. Bir takım bilimsel veriler, felsefi kuramlar, teoriler, bulgular ve argümanlar ile desteklenince ve temellendirilince görüşler daha da bir doğru gözüküyordu. Ama hiçbiri tam doğruluk kazanmadı ve kazanmayacak. Fikirler bilgiyle inşa edilir. Bilginin de türleri vardır; dinsel bilgi, sezgisel bilgi, bilimsel bilgi gibi. Bilimsel bilgi yanlışlanabilir bilgidir. Yanlışlanamayan bilgiler üzerine kurul