Yalan



Yalan atarsan attığın yalanın esiri olursun, doğruyu söylersen başın dik olur.

Ne çok yalan dinledik. Biz utandık onların yalanını yüzlerine vurmaya, onlar utanmadılar gözümüzün içine bakıp yalan söylemeye.

Bir araştırmaya göre insan beyni yalan söyledikçe utanma duygusunu da yitiriyormuş. Ve böylece şizofreniye ilk adımı da atmış oluyormuş, artık ne derse ona göre doğru o oluyormuş. Çevresinde insanlar kalmadığında ve acı gerçekle karşılaşınca bizim veremediğimiz cezayı kendi kendisine veriyormuş.

Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar, biz gerçekleri bildiğimiz, yaşadığımız, gördüğümüz halde. Bu ustalık değil de başka bir şey.

Kandırdığını sananlar ancak kendilerini kandırırlar. Bana söyleyeceğin yalana önce kendin inan ki, benimde inanmam kolay olsun.

Yalan söyleyenler kendilerini kurnaz zannederler, oysa bir söyledikleri diğerini tutmadığından ve cehaletlerinden mantığını kullanamadıkları için gerçekler er ya da geç gün yüzüne çıkar. Ve yalancılar zavallı durumuna düşerler.

Yalana sığınana doğru söz zehir gibi gelir. Yalan söyleyenler bir gün mutlaka tüm gerçeklerini kaybederler. Günah işlemenin birçok aracı vardır, fakat yalan bunların hepsine uyan bir saptır. Gerçek arayan yalan söylemez. Yalanla yaşayan yalanla ölür. Hukukunu yalan üzerine kuran toplumlar bu yüzden asla gelişemez.

Yalan söyleyenler samimiyetsiz şahsiyetlerdir, asla güvenilmez. Yalan insan hayatında görünmeyen katildir, vicdandan yoksun pisliğin vücut bulmuş halidir.

İnsanın gelişmesinin temelinde yalan mutlaka vardır. Önce yalanı buldu, çünkü bilmiyordu, bilmek istediği her konuda yalan söylüyordu sonra deneylerle, gözlemlerle, deneme yanılmayla kısmende olsa gerçeklere ulaştı. Bugün bile toplumsal yığınlar yalanlarla idare ediliyor. Soyut kavramlara, yalanlara insanlaşmanın ilk yola çıktığı günkü gibi inanıyor. Zararlı bütün yalanlar tabi kötüdür ama gelişmemizin de başlangıcıdır. Doğadaki olayları, ilişkileri, işleyişi nasıl öğrendik? Önce yalanlarla yorumladık sonra deney ve gözlemleme ile gerçeğe ulaştık.

Doğruyu istiyor ancak doğrudan kaçıyoruz. Yalan fare deliğinden girer de doğru kapılardan sığamazmış.

Yalanı saklayanı, saklayabileni görmedim, durum böyle iken neden insan bu yola başvurur onu da bilemedim.

Gerçek üç gün üzer, yalanla avunmak her gün diken üstünde yaşamaktır.

İnsan hakikatli olmalı sonucu ne olursa olsun insana yakışan budur.

Yalanla avunmak isteyende çok var. Maalesef doğrulara yer kalmamış insanlar yalanlarla avunmaktalar.

Yalansız bir dünya nasıl olurdu diye düşündüğümde görüyorum ki, adli vaka olan yalanlar dışında insanlar yalanları seviyorlar, duymayı da, söylemeyi de.

Yalanla uzun bir yola gidersin ama geri dönemezsin. Çünkü yalan yılandır ne zaman ortaya çıkacağı belli olmaz.

Yalanın ifşa olması çok önemli bir şey değil, yalanın en büyük zararı söyleyeninedir. Sorunlar çözülmek ve yeni çareler üretebilme kapasitesini geliştirmek içindir. Yalana başvuran kişi bu gelişimden mahrum kalır.

Yalanı renklendirip masumlaştırmayalım, azı çoğu yok bunun, yalan yalandır, emin olmadığın bir durumdan uzak durmak en iyisidir. Konfor alanına bağımlı kalmak, dolayısıyla özgürlüğe cesaret edemeyiş ile sonuçlanır.

Dürüstüz ama bazı ortamlarda kişinin kendisinden başka kimse inanmaz dürüst olduğuna, hastalıklı gibi görünür. Orada normal olan yalan olmuştur çünkü. Orası dürüst insanın yeri değildir, ya onlara ayak uyduracak ya da uzak duracaksın. Yalancıların arasında dürüst kişi dışlanır.

Kişi kendisini hesaba çektiği sürece dürüst kalabilir. Ama asıl mesele yetiştirilmekte bitiyor.

Birileri yalan söylüyor diye bizde yalan söylemek zorunda değiliz. Elbette dürüst olmak mümkün. Hatta dürüst bir insanın yalan söylemesi çok zordur.

HÜLYA ÇAKICI

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süleyman Demirel'den bir fıkra ile günümüz :)

Ayağınızdaki 6 Güçlü Nokta

Hayat Kişiye Özeldir