Kayıtlar

Kendimizi Adilce Yargılayabilsek...

Resim
Bulunduğum yeri yadırgamamayı öğrendim. Düşen düştüğü yere, giden gittiği yere, kalanda kaldığı yere alışıyor. Ağlamayı öğreten hayat gülmeyi de öğretiyor, gözyaşını sildiğin mendil bir gün sevince de sallanıyor. Hayat bu umut ettiklerin boşa çıkarken, hiç ummadığın şeyler mutluluğa yetiyor. Sınırsız mutluluk diye bir şey yok, hedeflerine ulaştığın kadar mutlusun. Mutsuzluklar ise hedeflere ulaşmaya çalışırken karşımıza çıkan engeller. Kendi hatalarımızı hayata atıyoruz oysa hayat ilk günkü gibi devam ediyor biz önce kendimizi düzeltmeliyiz ki, hayatın yanında bizlerde güzel olabilelim. Toplumda hakim olan kimse elimden tutmuyor ki kaçışının sonu başarısızlıktır. Oyuncu olmak isteyen birisi oyuncuları eleştirerek onlardan daha iyi olduğunu, kitapları seven birisi bir çok yazardan daha iyi yazabileceğini söyler, herkes bir fırsat verildiğinde harikalar yaratacağını düşünüp bu durumdan şikayet eder. Böyle düşünenler; kimsenin umurunda değilsiniz, kimse kapınızı çalıp hayatınızın

Derindeki Duygular

Resim
İnsanın bazen kendisiyle bile konuşmak istemediği konular vardır, bunlar canını yakar ama anlatırsa dahada çok canı yanar, zamanı gelince de anlattığı kişiler anlatanı derdiyle vururlar. İnsanların duygularını en derin yerlere gizlemeleri, benliklerinden gitgide uzaklaşıp güven ortamının bozulması, sanal bir dünya yaratmaları ve kendilerini oralarda görme isteği bu yüzden artıyor belki. İnsandan insana farklılık gösterse de istisnasız her insanın en derinlerinde tuttuğu, kendine sakladığı duyguları, zaafları, sırları vardır bunlar konuşulsa da kimseler anlamaz. Aslında hepimiz bizi anlayabilecek, çözüm üretebilecek, bizi olduğumuz gibi kabul edebilecek insanlarla konuşmak isteriz. Ama herkes birbirinden taktir beklediği için ortak fikirlerde buluşur ve dolayısıyla saklanır içtekiler. Anlaşılacağımıza ve yargılanmayacağımıza inansak paylaşma isteğiyle doluyuzdur. Aksi olacağını bildiğimizden susmayı tercih ederiz. İçimizdekiler genelde insanların algılayabileceği duygular deği

Tekrar Biri Çıkar Herkes Eşittir Der Ve Film Tekrar Başa Sarar...

Resim
Yetenek ve hayal gücü diplomayla alınamıyor sadece siz de olanın kalitesini yükseltiyor. Refah seviyesine erişmiş milletler ortaçağda kilisenin hegomonyasını ortadan kaldırmış, bilim ve sanata önem vererek kalkınmışlar, medeni kanunlar ile de toplum düzenini sağlamışlardır. Ama kalkınırken kendilerinde olmayan doğal kaynaklara ulaşmak için ilkel kabile ve toplumların doğal kaynaklarını ve insan kaynaklarını sömürmüşler, refah ve çıkarları içinde dünya savaşlarını çıkarmışlardır. Sömürü düzeninin içinde olan toplumlar ise kendi içlerinde adalet ve düzeni sağlamak adına demokrasi, hak ve eşitlik düzeni sağlamaya çalışmışlardır. Ama yine de bu sömürü düzeninin aktörleriyle akıllıca pazarlık içinde olmalılar çünkü toplumlar kendi içlerinde birlik olamazlarsa kurtlar sofrasına meze olurlar. Dil, din, ırk gibi ayrımlar siyasilerin uydurduğu şeylerdir, dünyayı birbirine düşürenler de zaten siyasi güçlerdir yoksa biz insanlar birbirimizin diline, dinine, ırkına saygı duyarız, böyle a

Şartlar Bile Gösteriş İçinde...

Resim
Şartlar bile gösteriş içinde dürüst ol, yalan söyleme, iftira atma, çalma, çırpma diye hiçbir uyarı yok. İnsanlar sizi anlamayı bıraktığında ön yargılı davranmaya başlarlar çünkü size değil çıkarlarına sadıktırlar. Fayda yarar ilişkisi kurarlar ama sebep sonuç ilişkisi yapmazlar, işlerine nasıl gelirse öyle bakarlar, hep kendileri memnun olmak isterler, sen nasıl memnun olacaksın takmazlar. Onlara göre biz robot gibi olmalıyız, mutlu, mesut, memnun olmasak da olur önemli olan biz değiliz. Önceleri sığınacak bir liman olurdu şimdilerde hepsini dalga vurdu, elin varsa elini tutarsın çağında yaşıyoruz. Bu durumda duruş ve karakterdir önemli olan. Verilen her nefes yalan, alınan her nefes gerçek, yalanlar ancak son nefeste bitecek. En büyük yalanı kendimize kendimiz söyler rahatsız edici gerçekleri görmek istemeyiz. İnsana yakışandır açık, net ve dürüst olmak boş şeylerle zaman harcamamak. Onlar istedi diye öyle yaşayamayız kendimiz için kendi bildiğimiz gibi yaşamak zorundayız.

Bazen bir hiçim, bazen de her şeyim...

Resim
Bir bakıma her şey, bir bakıma hiçbir şey, hayat baktığın açıya göre değişir. Her şeye salak gibi inanan, herkese güveni olan, her seferinde kazık yiyen bir aptalım, hayatı daha öğrenememiş, umudunu yitirmemiş, yeşertmeye çalışan kuş beyinlinin biriyim. Kendimden bağımsız bir varoluşa sahip tüm parçalarıma ulaşma yolunda olan birisiyim. Belki de büyük bir yıkımla sonuçlanacak bir mücadele içindeyim. Kendini bilmeye, sevmeye, yaşamını anlamlandırmaya çalışan acemi birisiyim. Başkasına benzemeyen ama bu dünyanın yine de bana ihtiyacı olduğunu düşünen birisiyim. Bazen bir hiçim, bazen de her şeyim. Belli bir amaç için geldiğim şu dünyada yine belli bir amaç için uğraşıyorum, hiçbir şey olmak yolunda her şeye katlanıyorum. Yüzümde hem hüzün, hem mutluluk var ama bunu ne kendime, nede başkalarına ifade edemiyorum. Varoluşun kendisiyim, dünyayı deneyimlemek için gelen bedenlenmiş bir ruhum, kendi doğrumu arıyorum. Bu kadar karamsarlık içinde sabahları içimde büyük bir umutla uyanan güç

Sayın Vali Recep Yazıcıoğlu

Resim
Aydın Valiliği'ne atandığında, henüz üç dört günlük vali iken Nazilli SSK Hastanesi ile ilgili bir şikayet kulağına çalınır. Hiç vakit kaybetmeden hastaneye gider. Tebdil-i kıyafet gelir. Acil bölümünden girer. Oradaki görevli bir hemşireye; "Başhekimin odası nerede?"diye sorar. Hemşire şöyle bir bakar Yazıcıoğlu'na tanıyamaz tabi. Küçümseyici bir ses tonuyla " Üst kata çık, koridorun sonundan sağa dön, sondaki oda" der. Yazıcıoğlu üst kata çıkar. Başhekimin odasını bulur. Kapısı açıktır ama başhekim odasında yoktur. İçeri girer. Tam o sırada başhekim gelir. "Buyrun ne istiyorsunuz ?" diye sorar. Yazıcıoğlu rahatsız olduğunu, tedavi olmak istediğini ama parası olmadığını söyler. Başhekim kendisine "Burası hayır kurumu değil, paran yoksa tedavi olamazsın" der. Yazıcıoğlu, "Devletin görevi vatandaşına bakmak değil mi doktor bey?" der. Başhekim sinirlenir ve Yazıcıoğlu'nu odasından kovar. Sessizce aşağı iner, hastanenin i

Yorgun Ve Doluyuz...

Resim
Bilmek bazen erdem, bazen de yük getiriyor. Bazen ne yaparsan yap olduramıyor, yaranamıyorsun, bir eksi tüm artıları götürüyor. Her insanın vicdanı kendi tanrısıdır o size nasıl davranacağınızı söyler. Kimsenin umurunda olmak gibi derdiniz olmasın kendiniz olmanız yeterli. Umut inatçı bir tohum gibi dünyanın çekirdeğinde gömülü ve dünya var olduğu sürece o da var olmaya, filizlenmeye devam edecek. Delireceğinizi hissettiğiniz anda bile yaşamaya devam edersiniz. Bazen ölüm en kısa yol olarak geliyor ama sonra yaşam bize yeni yollar çiziyor. İnsanlar sadece kötü şeylere değil iyi şeylere de bağışıklık kazanıyorlar. Yaşamın verdiği dersi almış olanlar kahkahadan tebessüme, öfke krizinden sertliğe düşüyor, hassas olanlarda uyum sağlayamayışlarını belki de delirerek gideriyor. Bizleri duygusuzlaştıran şeyler çoğunlukla edindiğimiz tecrübelerden kaynaklanıyor. Çoğumuzun başına enteresan olaylar geliyor böylece hiçbir şeyi eskisi kadar yoğun hissedemiyoruz. Eskiden bir gelene on adı