Aşkın Doğası
Aşk insanoğlunun sen ben kavramından biz kavramına sancılı bir şekilde geçiş süreci. Aşk bir insanı olduğu gibi sevmek, ruhunu kendi ruhunda yaşatmak önce insan olarak değer vermek.
Sıradanlık yerine, farklılıklar hissetmeniz ilk alarmıdır aşkın. Kendi üzerindeki psikolojik ve ruhsal değişimi fark edersin.
İlk andaki verdiği heyecan, mutluluk ve etkinin kalmayabileceği yoğun beğenme halidir aşk. Şimdilerde ise hemen cinselliğe dönüştürülmeye, çabuk tüketilmeye çalışılan bir şey.
Sevmek bedavayken biz cehenneme çevirdik, cehennem egolarımızla da sonrasında üzerine cenneti aradık. Yazık ki birçok şeyin canına okuduk.
Bir türün içerisindeki farklı cinsiyetten olan bireylerin kendileriyle en uyumlu olacak bireyleri gerek içgüdüsel, gerek algısal olarak seçmesi, doğanın en temel yasalarından biri olan cinsel seçilimi yansıtmaktadır. Beynimiz gerek biyolojik gerek kültürel olarak seçim yapar ve aşık olur. Aşık olduğumuz kişiyi diğerlerinden ayıran özellik kişiden kişiye de farklılık gösterir.
Aşk duygusunun vücudumuzda yarattığı değişikler sanki doğadaki kaç yada savaş mekanizması gibi. Karşınızda sizi çok fazla ilgilendiren bir gerçeklik duruyor ve beyin bunu saliselerle ifade edilebilecek kadar kısa bir süre içinde algılayıp tepki veriyor. Ayaklarımız yerden kesiliyormuş gibi hissediyoruz. Aslında buna neden hızlanan kalp ritmimiz ve kan akışının ayak ve kollara doğru yoğunlaşmasıdır. Vücudumuz karıncalanır, karın bölgesinde bir boşluk yada baskı, hafif terleme olur yoğun bir şekilde salgılanan hormonların yan etkileridir bunlar. Beyin bütünsel çalıştığı için tüm bölgeler geri bildirim halindedirler sürekli. Mesajı alan beyin kişiyi özel ve merkezi algılamaya, onunla ilgili hayaller kurmaya başlar. Bu da romantik aşk dediğimiz soyutlamadır. İşte aşkın doğası bu şekildedir. Aşk biraz fizik, biraz kimya, biraz biyolojidir.
HÜLYA ÇAKICI
Yorumlar
Yorum Gönder