İyiler Mi Cesur Kötüler Mi?



İyiler mi daha cesur, kötüler mi?


Bu zamanda iyi olmak zaten yeterince cesur bir hareket. İyi insanlarında, ahlaklı insanlarında nesli tükeniyor. Cesur olanlar iyi olanlardır, kötü olmak korkakların işidir.


Kötüler bencil, yüzsüz, cahil, merhametsiz oldukları için yol yordam bilmezler, cesur değil hadsizdirler, iyiler ise korkak değil edepli oldukları için sabırlı, ölçülü, güzel ahlaklı olurlar.


İyiler cesur oluşunu içinde besler yeri ve zamanı gelince aslan olur makamını korur, özeldirler. Piyasada dolanmazlar. Kötüler her türlü şerefsizliği yaptığı için onların seviyesine inmezler.


Kötüler kazanmak için her yolu mübah görüp kullanırlar. İyilerde merhamet, ahlak, sevgi, saygı düşünceleri kimliklerini gösterir bu yüzden düşünerek hareket ederler.


İyiler cesur oldukları için iyi olmaktan vazgeçmezler, korkaklar ise savunma mekanizması olarak kötülüğe yönelirler. Cesaretli davranmak her zaman doğru değildir, doğru olan her şeyi yerinde ve zamanında yapmaktır. İyiler arttıkça, kötüler azaldıkça mutlu bir dünyaya uyanacağız.


İyi ve kötü göreceli kavramlardır. Kime, neye, bakış açılarına göre değişir. Karma yasası gereği herkes ektiğini biçer. İlahi adalet sistemi sıfır hata ile çalışır ama biz küçük zekamız ile sonsuz zekayı bütünü göremeyebilir, anlayamayabiliriz.


Cesur sıfatı iyilere mahsustur. Kötüler cesur değil ancak kalleş, hain, ikiyüzlüdür, sırtından vururlar. Kaybedecek bir şeyleri olmayanlar, Allah’tan korkmayanlar ancak kötü olabilirler. İyilerde sorumluluk, ah alırım korkusu, empati, kırarım, incitirim korkusu vs. vardır. Kötüler de bir tek ben ve beni mutlu etmek vardır.


Toplumda iyi insanla, zayıf, aciz, pasif, zavallı insan kavramları birbirleri ile karıştırılıyor. İyi insan kavramının ne olduğunu aklımızda, mantığımızda doğru yere oturtamamış bir toplumuz. İnsan ve olaylara mantık çerçevesinde değil, duygu odaklı bakıyor ve yaklaşıyoruz. Hatta adalete bakışımız bile aynı. Bir insana acıyorsak adalet terazimiz sapıveriyor, yine bir insanı güçlü görüyorsak terazimizi saptırıyoruz. Güçlü insan ne kadar haklı olsada zayıf tarafa acıdığımız için keseri zayıftan yana yontmaya başlıyoruz, böylece güçlü insan ailede, toplumda yalnızlaşıyor, hak ettiğini ve ihtiyaç duyduklarını alamıyor. O üzülmez, yorulmaz, kırılmaz, kimsenin sevgisine, ilgisine ihtiyacı yok, her işi kendi başına halleder, kimsenin yardımına gerek duymaz şeklinde algılıyoruz. Bakış açımız tüm hayatımızı ve kaderimizi belirliyor.


İnsanın yaşadıkları kendisini iyi ya da kötü olmaya tetikler. İrade iyi ya da kötüyü tartarak iyiliğin vicdan, kötülüğün de çıkar yolu üzerine kurulu olduğunu bilir ve iyi olmayı seçer. İyiler herkesi kendisi gibi içten sanır, gizlisi saklısı yoktur, paylaşmayı severler. İyi bir insan bir insanla dost olduğunda paylaştıklarını, konuştuklarını dostluğu kendi istediği dışında bitse bile dışarıya söylemez, sır olarak tutar. Kötüler kötü olduklarını gizlerler ve bizler anlayana kadar bazen iş işten geçmiş olur. Kötüler içten pazarlıklıdır, elinde varsa da yok der, ihtiyacı yoksa bile atana kadar saklarlar. Kötü olan dost görünür, sözde dostluğu bittiğinde sırlarını dağıtarak aklınca menfaat kazanmaya devam eder. Kişide önce Allah korkusu ve vicdan olmalı, yoksa kötülük yapmak, kırmak, dökmek çok kolay, zor olan iyi bir şeyler yapabilmek.


Bencillik ve doyumsuzluk güdülerine kapılan insanlar bir şeyleri elde etmek için başkalarına zarar vermekten çekinmezler. Sebepsiz yere zarar veren insanlar akli dengesini yitirmiştir, onlara kötü değil deli denir.


İyilikle pısırıklığı birbirine karıştırmamak lazım. Gerçek iyiler sayıca çok az, insanların çoğunluğu yalancı, dolancı, talancı, sorun iyi insanlar yetiştirebilmekte gizli.


Herkes kendine yakışanı yapar edebi olmayana siteme gerek yok. Ve herkes ektiğini biçer gün olur devran döner...


HÜLYA ÇAKICI

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Süleyman Demirel'den bir fıkra ile günümüz :)

Ayağınızdaki 6 Güçlü Nokta

Hayat Kişiye Özeldir