Yansımalar
İnsanlığın kölelik serüveni devam ediyor.
Süreç öyle yavaş işliyor ki kötüler kendi zaman dilimlerinde hiçbir şey değişmiyor, değişmeyecek sanıyor ve bunun rahatlığı ile yaşıyorlar. Çoğu kez iyilerde özverili çabalarına rağmen kendi dönemlerindeki değişimin farkında olamıyor hiçbir şeyi değiştirememiş olma düşüncesinin hüznüyle yaşayıp ölüyorlar.
Zalimler amaçlarına hemen ulaşsada bedelini er ya da geç ödüyorlar, insanlığın ortak değerleri için mücadele edenler ise hemen bedel ödeselerde er ya da geç bir sonraki kuşaklarda bile olsa bunun mükafatını alıyorlar. Aslında bütün insanlık tarihi hep bu ikililik dünyası dediğimiz dünyada, iyiyle kötünün mücadelesi. Neyse ki tarihe göre hep sonunda iyiler kazanıyor(muş).
Tarih köleleri haklı çıkarmakla birlikte onları sembolleştirir. Sonra gelenler onların yenildiğini bile bile onlar gibi olmak ister, onların yolundan giderler. Haklı olmak galiba budur.
Tarih köleliğe karşı olanları haklı çıkarmış olabilir ama zalimler yeni kölelik yöntemleri buldular bile. Artık köle taşınmıyor, insanlar kendi ülkelerinde köle ediliyorlar.
Zorbalığın, köleliğin olmadığı bir dünyada yaşıyor olsaydı insanlık daha mı mutlu ve özgür olurdu? Yeni bir gezgende hayatı ve yaşamı kurgulamak görevimiz olsaydı bugünden farklı olarak neleri yapar ya da yapmazdık? Cehaletin olduğu yerde farklı düşünceye, görüşe hiçbir zaman yer olmamıştır. Ve insanlığın geldiği nokta insanlığın nasıl yozlaştırıldığının kanıtıdır. Bilgeler ve yaşadıkları zamanın karanlığına ışık tutan değerli insanlar her dönem fikirlerinin kurbanı olmuştur. Halk için haksızlığa karşı duranlar hiçbir zaman dünyaya sığdırılmadılar. Aydınlığı karartmak her dönemin birinci işi, aslında korktukları için susturuyorlar. Yobazlar ve din tacirleri tüm zamanlarda toplumun en büyük düşmanı olmuşlar.
Muhafazakar bilinç, tutucu, korumacı, kendi doğrularını mutlak doğru sandığından böyledir. Ait ve güvende hisseder ama doğası gereği itaat gerektirir. İtaat boyun eğmeyi, dolayısıyla hiyerarşiyi getirir. Güvenliğin bedeli boyun eğme ve diğerlerine boyun eğdirme üzerine kuruludur. Hepsinin sebebi ise cehalettir. Cehalet hep vardı ama hiçbir zaman bu kadar özgüvenli olmadı. Cehalete prim veren bir sistem oluşturuldu. Önceden insanlar en azından toplumdan utanırlardı. Şimdi o da kalmadı. Kişisel gelişim, toplum değerleri ile şekillenir. Öncelikle toplum ne kadar doğrudur sorgulanması gerekir. Medya ve her türlü iletişim biat eden birey tipi istiyor.
Baskı, birilerinin kendi doğrularını dikte etmesi, güçsüz olanın buna boyun eğmesidir. Kölelik kalktı görünürde ama her alanda hissediyoruz. Evrensel bir sorun bu. Çünkü aile içinde de oluyor, arkadaş grubunda da oluyor, iş yerinde de oluyor vs. galiba insanın doğasında var birilerine baskı yaparak onu yok saymak.
Eski ile yeni olan arasındaki bakış açısı ile kültürel anlamda gel gitler yaşanmıştır, yaşanacaktır. Muhafaza etmeye çalışmak, korumak, kaybetmeme mücadelesi insanın doğasında var. Korkuyoruz. Korku güçsüzlük ve bigi eksikliğinin sonucudur. Ancak öğrendiğimiz zaman korkmaktan, sakınmaktan kurtulacağız. Belki eski kendi güçlü var olma sürecini sürdürürken, yeni bizim ihtiyacımız doğrultusunda var olacak ve şekillenecek.
Aile de, arkadaşlıkta, çalışma hayatında, toplumsal iletişimde, ikili ilişkilerde yaşadığımız bütün çatışma, dinlememe, anlamama, ön yargı ile teşhis koyma gibi bir kolaycılığa kaçma, en doğru benim düşüncem gibi itham etmeler bütün bunların temeli. Toplum iyice kutuplaştı, bir taraf tamamen dogmatik, diğer taraf konfor alanını kaybetmekten korktuğu için sadece söylenmekle yetiniyor. Tüm başarılar toplumsal huzur, ben değil biz olmakla, mutlu aile, mutlu çocuk, mutlu toplum anlayışıyla gelişecektir.
Herkesin bilge olduğu bir toplumda bir cahil varsa o toplum bilge değildir. Herkesin cahil olduğu bir toplumda bir bilge var ise herkes bilge olabilir. Bilge olmak için düşünmek, araştırmak, öğrenmek gerekirken cahil olmak için hiçbir şey gerekmiyor. Bilge olmak cahil olmaktan zordur ama cahil tarafından bakarsak farkındalık yoksa mutluluk daha çoktur. Cahil olan bilmeyen değil kendini tanımayandır. İnsanın tekamülü kendini tanımak, tanıdıkça aşmakladır. Hepimizde az ya da çok bilgelik veya cahillik vardır, önemli olan insanın cehaletini kabul edip öğrenmeye çalışmasıdır.
İnsanın fabrika ayarlarında büyük insan, küçük insan, akıllı insan, deli insan, namuslu insan, namussuz insan, büyük hırsız, küçük hırsız vs. yoktur. Bütün bunlar yine insanların kendi yarattıkları çevrenin eseridir. Düşünmek bir erdem onu daha da geliştirip pozitif yönde eleştirel düşünceye dönüştürmek ise bir süreçtir.
HÜLYA ÇAKICI
Yorumlar
Yorum Gönder