SEVMEK mi? BEĞENMEK mi?
Sevince, yalnızca sevdiğin için yaşamak istersin, yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak, yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin. Sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana, onu hatırlatır, yanında iken bile onun içinde olmak istersin. Yakınlık bile uzak gelir sana. Sen kaybolursun, sende sevdiğin kalır yalnızca, beyninde. Onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir, onun diliyle konuşmaya başlarsın. Gözün ondan başkasını görmez, kulağın ondan başkasını duymaz, elin ondan başkasına uzanmaz olur. Her an sana sahip olmasını, her an seni kucaklamasını istersin. Bedensel yakınlık bile korkunç uzaklık gibi gelir sana ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin.
Beğenen sahip olmak ister. Seven de sevdiğinde yok olur. Vazgeçer birçok şeyden sevdiği uğruna.
Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne “aşığım” sanır. Ama sevdiği uğruna, fedakarlık etmeye gelince sıra o koku siliniverir üzerinden “kopamama” sabunuyla parasından kopamaz, mevkisinden kopamaz, yakınlarından kopamaz, içinde yaşadığı ortamdan kopamaz, kısaca ETRAFtan kopamaz.
Derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde eksiklikler görmeye başlar, yetersizlikler görmeye başlar. Bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür ve sevgisini uzaktan acıyarak seyretmeye başlar. Sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları. Beğeniyi, sevgi sanmıştır.
Uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse, bu defa “nefrete” döner “beğeni” ondan intikam alma duygusu gelişir içinde ve vicdanla intikam dalgaları arasında bir o yana bir bu yana sürüklenir durur. Terk edilmişliğin, uzaklaşmanın, layık olmadığını yaşamanın sanısı içinde! Oysa yalnızca, gerçek olmayan sevginin sonuçlarını yaşamaktadır. Sevdiğini sanmış, sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş, yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir.
Seven, karşılıksız sever. Beğenen karşılığını ister.
Sevgi sonunda yanmayı getirir. Beğeni ise sonunda kaçmayı.
Beğenme bir tür saplantıdır. Bazen ömür boyu sürer, bazen birkaç yıl, bazen bir kaç ay.
Sevgi bir ömür boyudur. Bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez.
Kişi sevdiğiyle olmak ister... Sevdiğini haliyle ister ister… Sevgisinin son durağına kadar onunla yaşar...
HÜLYA ÇAKICI
Beğenen sahip olmak ister. Seven de sevdiğinde yok olur. Vazgeçer birçok şeyden sevdiği uğruna.
Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne “aşığım” sanır. Ama sevdiği uğruna, fedakarlık etmeye gelince sıra o koku siliniverir üzerinden “kopamama” sabunuyla parasından kopamaz, mevkisinden kopamaz, yakınlarından kopamaz, içinde yaşadığı ortamdan kopamaz, kısaca ETRAFtan kopamaz.
Derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde eksiklikler görmeye başlar, yetersizlikler görmeye başlar. Bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür ve sevgisini uzaktan acıyarak seyretmeye başlar. Sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları. Beğeniyi, sevgi sanmıştır.
Uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse, bu defa “nefrete” döner “beğeni” ondan intikam alma duygusu gelişir içinde ve vicdanla intikam dalgaları arasında bir o yana bir bu yana sürüklenir durur. Terk edilmişliğin, uzaklaşmanın, layık olmadığını yaşamanın sanısı içinde! Oysa yalnızca, gerçek olmayan sevginin sonuçlarını yaşamaktadır. Sevdiğini sanmış, sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş, yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir.
Seven, karşılıksız sever. Beğenen karşılığını ister.
Sevgi sonunda yanmayı getirir. Beğeni ise sonunda kaçmayı.
Beğenme bir tür saplantıdır. Bazen ömür boyu sürer, bazen birkaç yıl, bazen bir kaç ay.
Sevgi bir ömür boyudur. Bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez.
Kişi sevdiğiyle olmak ister... Sevdiğini haliyle ister ister… Sevgisinin son durağına kadar onunla yaşar...
HÜLYA ÇAKICI
Yorumlar
Yorum Gönder